"Seni tanımasam beni özlemediğini düşüneceğim." dedi üzerindeki paltonun ceplerini yoklarken. Bir şey mi arıyordu? Bana neydi be! Derhal evimden def olmasını söylemeliydim zira hem onu bir an bile görmek istemiyordum hem de az sonra misafirlerim gelecekti ve onları Fatih'le beraber karşılamak isteyeceğim son şey bile değildi.
"Bu da demektir ki beni tanımıyorsun."
Dudaklarını konuşmak için araladığı anda elimi hafifçe kaldırıp durdurdum onu.
"Lafı uzatmayacağım." dedim, çelik gibi ifademi suratıma yerleştirirken. "Niye geldin ya da ne söyleyeceksin, umurumda değil. Hemen şimdi buradan toz olmazsan polis çağıracağım." Kaşları alayla yukarı kıvrıldı. "Durma, ara."
Bu ifadesi... Ne yaparsa yapsın kendinden emin görünüşü sırrını asla çözemediğim bir davranışıydı. Ona ait hiçbir şey hakkında düşünmek istemesem de bazen mecbur kalıyordum. Böyle zamanlarda.
"Bunu yapma." dedi alaylı ifadesinin altından, yorgun bir bakışla. "Bunu bize yapma, Toprak." Dişlerimi sıktım. Hatta o kadar sıktım ki üst dişlerim ve alt dişlerim birbirine kaynamış olmalıydı. Ağzımı açarsam ikisinden biri yerinden sökülecekti. İçimden gelen dürtü, hırlayarak üzerine atılmamı ve tam burnunun üzerine kafayı çakmamı söylüyordu ama bunu yapmayacaktım çünkü artık asla ve kat'i suretle ona kendimle ilgili bir koz vermezdim. Ayrıca bu Fatih'le ilişkimiz söz konusu olduğunda son derece vizyonsuz bir davranış olurdu. Bunun yerine çoğunluklu tercihim olan kelimeleri kullanmalıydım.
"Eğer beynimdeki loblarda adının bulunduğu her hücreyi bir çöp gibi buruşturmasaydım şu söylediklerine hayret edebilir, öfkelenebilir ya da başka herhangi bir tepki verebilirdim." dedim doğrudan gözlerine bakarak. Suratındaki kendinden emin ve alaycı ifadenin silindiğini görmek güzeldi. En azından psikolojik yönden baskınlık kazanabileceğim anlamına gelirdi.
Derin bir nefes aldım. "Bak, Fatih. Seninle yıllar önce yaşanmış bir şeyin davasını görecek değilim. Yaşandı, bitti. Ve ben artık sana dair hiçbir şeyi hayatımda istemiyorum. Seni en sn gördüğümden beri ki görmemeyi yeğlerdim, bir kez bile aklıma gelmedin. Acı ya da tatlı, hiçbir şekilde seni düşünmedim. Hiçbir davranışımda senin izin yok. Artık hiçbir şey seninle ilgili değil çünkü yoksun. Bilmiyorum anlatabildim mi ama..." Derin bir soluk daha çekmek zorunda kaldım çünkü ben konuştukça gözleri kısılıyordu ve parıldamaya başlamışlardı. "Benim için artık bir anlam ifade etmiyorsun. Bu yüzden beni bırak, yolumdan çekil." dedim tane tane sarf ettiğim kelimelerimi sonlandırarak.
Dişlerini sıktı. Kahverengi sakallarının donattığı çenesini kaşıyıp dudaklarını yaladı ve ne yapacağını bilemiyormuş gibi etrafına bakındı. Evet, tam şu an kapıyı suratına kapatmam gereken kısımdaydık değil mi? Ama onu biraz bile tanıyorsam buradaki işi bitmeden buradan gitmezdi. Bu yüzden Evren gelip onun işini bitirmeden ben bitirsem iyi olacaktı.
"Git buradan." dedim tekrar konuşarak. Acı veren bir şeyler vardı, evet. Bunun ne olduğunu tam olarak kestiremesem de ona duyduğum sevgi olmadığını biliyordum. Sevgim yoktu ama başka bir şeyler vardı ve bu şeyler, Fatih'in gidip yeni bir hayat kurmasını ve mutlu olmasını istiyordu. Tam olarak bu yüzden artık ona öfkeli değildim. Hissizdim.
Kısa saçlarını şöyle bir kaşıyıp çatık kaşları altından gözlerime baktı dikkatlice.
"Toprak..." dedi sonra. "Beni mecbur eden şeyler vardı."
Tekrar dudaklarını yaladı ve ellerini cebine sokup konuşmaya devam etti. "Gitmek zorundaydım. Yemin ederim ki gitmek zorundaydım. Eğer bu bir zorunluluk olmasaydı bir saniye bile düşünmezdim seni bırakmayı." dedi ve birkaç adım geri gidip beni baştan aşağı inceledi. "Şu haline bak, Toprak." dedi. "Benim küçük kızımdın, büyüyüp serpilmişsin. Güzelleşmişsin. O zaman da çok güzeldin, sana dokunmaya kıyamazdım. Ama şimdi bakmaya bile kıyamıyorum. Büyüyüşüne şahit olamamak ne kadar canımı yaktı biliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...