Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra mesajların hepsini teker teker okudum. İçim acımıştı ama bu, fiiliyatta hiçbir şeyi değiştirmeyecekti.
Gözlerim olmadan yapamıyordu öyle mi? Ben bundan daha büyük bir yalan görmemiştim.
Gözlerim olmadan yapamayan adam gözlerime öyle bakar mıydı?
Yanına falan gitmeyecektim. Biliyordum; buradan elim boş da dönebilirdim, hiçbir şeyi düzeltememiş olarak gidebilirdim. Ama yine de denemek istiyordum.
Onsuzluğun, ruhumu kızıla boyayan fırça darbelerinden korunmayı öğrenmem gerekiyordu. Ve bir daha beni incitmesine asla izin vermemeliydim.
Telefonumu kapatıp aynalı masanın çekmecesine koyduktan sonra bilgisayarımı alıp odamdan çıktım ve terasa geçtim. Yumuşak, beni içine çeken koltuklardan birini parmaklıkların yakınına çekip oturduktan sonra ayaklarımı kenarlara uzattım ve bilgisayarı da dizlerime yerleştirdim. Yürüyüşe kadar bir saat daha vaktim vardı ve bu bir saati güzel bir dizinin ilk bölümünü izleyerek geçirebilirdim.
Daha önce başlayıp bitirdiğim romantik komedi dizilerinden birinin ilk bölümünü açıp koltuğuma iyice yerleştiğimde olay akışını bilmeme rağmen eğlenmeyi umuyordum.
...Geçen bir saatin ardından bölümün bitiş jeneriğini izlemeye başladım. Bu sırada ayaklarıma çarpan soğuk havanın beni hasta etmemesini umuyordum.
Bölüm tamamen bittiğinde ilk kez izlediğimde aldığım keyfi alamadığımı fark etmiştim ama yine de izlerken her şey yolundaydı.
Evren'le adı sanı olmayan ilişkimiz de böyle mi olacaktı? İlk zamanlarında ölesiye keyif aldığım bu durumu ikinci kez denersem böyle sıradanlaşacak mıydı? Gerçi onu affetmek gibi bir düşüncem yoktu ama olur da kalbimin aptal isteklerine boyun eğmeye karar verirsem olayların akışı beni tıpkı bu dizide olduğu gibi sıradan mı hissettirecekti?
Böyle bir şeyi yaşamayı asla ama asla istemezdim. Bir şeyin bana sıradan hissettirmesi, hiç hissettirmemesini tercih edebileceğim bir durum olurdu. Özel olmalıydı. Sadece bana has, sadece benim için...
Gözlerinde gördüklerimi başkaları da görürse ne anlamı kalırdı? Ya da benim gözlerimde herksin gördüğü şeyleri görüp bunları sevmesinin bir anlamı var mıydı?
Benim gülüşümü sevmeliydi. Gülüşümün herkesçe beğenilen güzelliğini değil. Benim ona bakışımı sevmeliydi, cümlelerimde kendine dair bulduğu şeyleri...
Bilgisayarımı kapatıp ayağa kalktığımda aşağıdan dedemin sesi geliyordu. "Toprak! Çıkıyorum kızım, geliyor musun?" Hızlı adımlarla hemen odama geçip "Geliyoruuum!" diye seslendim. Bilgisayarı yatağımın üstüne bırakıp valizimden spor ayakkabılarımı çıkardım. Üstümde zaten eşofman takımım vardı ama üşüme ihtimalime karşın beyaz şişme yeleğimi üzerime geçirdim ve telefonumu olduğu yerde bırakarak odadan çıktım.
Merdivenleri hızlı adımlarla indiğimde dedem de lacivert eşofman takımı ve spor ayakkabılarıyla sanki yirmisindeymiş gibi dinç bir vaziyette bekliyordu beni. Gülümsedim ve "Kurt!" dedim gaza getirmek istercesine omzunu sıvazlayıp. "Fenasın dede, fena. Şu haline bak, bana taş çıkaracaksın." Dediğimde elini hava savurup "Hadi oradan, sıpa!" dedi.
Gülerek evden çıkarken Hanım Abla "Sakın terleyip rüzgar almayın, vallahi iki hastayla uğraşamam ben!" diye seslendi mutfaktan. Dedem, elini tekrar havada savurarak umursamaz bir ifade takınıp kapının hemen önünden başlayan üç basamağı da tempolu adımlarla indi. "Hadi bakalım yavru kurt, marş marş."
Eşofman takımının kapüşonunu kafasına geçirip yavaş ama tempolu adımlarla koşmaya başladığında ben de onu taklit ederek koşmaya başladım. Yavaş tempoyla bahçeyi geçip sahil yoluna doğru ilerlemeye başladık. Gözlerimi etrafta gezdirdim hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...