Bölüm Şarkıları
The collection-sing of the moon
Mountains of the moon- bayou
Haevn- the sea
Ben howard- promise
finneas- break my heart again
İyi okumalar...
TOPRAK ALKAN
Bugün günlerden pazartesiydi. Saat sabah beş çeyrek, hava ise yağmurluydu.
Saatlerdir uyumuyordum. Asla uyuyamıyordum. Uykudan ölüyordum ama uyuyamıyordum.
Şeklini biçimini kaydırdığım yatağımdan doğruldum. O kadar hareket etmiştim ki, çarşaf yatağın bir kısmından sıyrılmıştı.
Sol gözümü ovuşturarak banyoya yürüdüm. Ayaklarım üşüyordu. Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp odama geri döndüm. Mor pijama takımım yine üzerimdeydi ve açıkta kalan her yerim üşüyordu. Hava epeyce soğuk olmalıydı. ilk bahardaydık ve yağmur yağıp duruyordu. Sanırım bu mevsimi sevmiyordum. Daha doğrusu ben baharları sevmiyordum. En çok kışı, sonra yazı severdim.
Pencereme ilerleyip yağan yağmuru seyrettim bir süre. Yolun her yerinde irili ufaklı su birikintileri oluşmuştu. Bütün gece yağmur yağmıştı. Hava daha aydınlanmamıştı ve sokak çok sessizdi.
Vücudumdan bir ürperti daha geçtiğinde daha fazla üşümeden üzerime kalın bir şeyler giymem gerektiğine karar verip dolabıma doğru yöneldim. O sırada gözlerim savaş alanından farksız olan yatağıma takıldı. Canım tuhaf bir şekilde toplamak istemiyordu.
Bana ne oluyordu?
İçime başka bir şey kaçmış olmalıydı zira dağınıklığa asla tahammül edemeyen biriydim. Yüzümü iki elimle sertçe ovuşturduktan sonra dolabımın kapağını açıp içerideki muntazam düzene şöyle bir göz gezdirdim.
Taytlar bir yerde, tişörtler bir yerde, kazaklar, şortlar, pantolonlar, gömlekler, elbiseler, etekler... Hepsi katlı ve ayrı yerlerdeydiler. Neden bu kadar düzenliydiler ki? Hayatım bu kadar dağınıkken dolabımın düzenli olması mı kurtaracaktı beni? Sanırım düzen benim bir şeylerden kaçma şeklimdi. Ya da bir şeylerin üstünü örtme şeklim.
Elimi dolabıma sokup kalın, siyah bir tayt ve beyaz yün kazağımı aldıktan sonra çorap çekmecemden rastgele bir çorap aldım. Yeşil mi? Harika.
Mor pijamalarımdan kurtulup seçtiklerimi giydikten sonra mutfağa gitmek üzere adım attım ama o kadar üşendim ki yolun başındayken geri dönüp kendimi yatağıma attım. Yumuşak beyaz yorgan o kadar rahattı ki... Ama yine de uyuyamıyordum işte!
Sıkıntıyla inleyerek telefonumu aldım komodinin üstünden. Saat 05.33. Ve hala Günlerden Pazartesi.
Evren'le beraber kahvaltı hazırladığımız günün üzerinden üç gün geçti ve biz bu sırada sadece bir kere yüz yüze görüştük. Evet, bu can sıkıcı.
Olaydan sonra arkadaşlarım her şeyi anlatmamı isteseler de onlara tabii ki anlatamamıştım. Bu kadar çabuk olmazdı. Olmamalıydı. Onlara kendimi bu kadar çabuk anlatamaz, onlara bu kadar çabuk güvenemezdim. En azından güvenmemeiydim.
Saygı değer patronum Erdem Bey ise bir hafta boyunca işe gelmemi yasaklamıştı. Bana 'işe gelme' dediğinde başta paniklemiş, düzenlediği geceyi berbat ettim diye kızdığını ve beni kovduğunu düşünmüştüm ama hayır, dinlenmemi istediği için böyle olması gerektiğini söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...