Toprak ALKAN
Bana arkasını döndü. Gidecek miydi?
Yok, hayır. Gitmezdi. Ne kolay gidiyordu öyle. Böyle gidilir miydi?
Yine bir başıma kalıyordum işte. Hem de hepsinden daha büyük bir yükle baş başaydım bu kez. Ne yapacağımı bilmiyordum ama ne yapmayacağımı biliyordum. Ya da... Onu da bilmiyordum. Omuzlarım hıçkırıklarımın etkisiyle sarsılırken attığı emin adımların altında ezilen ben değilmişim gibi, etraftaki kimseyi umursamadan bağırdım. "Seni sevdiğim için kendimden nefret ediyorum!"
Çatlak çıkan sesim, ona ilk kez seni seviyorum deyişimin böyle ızdırap dolu olmasının etkisiyle tir tir titriyordu. Adımları durdu. İki yanında duran elleri yavaşça yumruk olurken dönsün istedim. Dönsün ve bir kez daha gözlerime bakıp 'Ben de seni seviyorum ve tüm bunlar bir şaka.' desin istiyordum. Demeyecekti.
Kalbim felaket kırılmıştı. Felaket. Evren hani benim baharımdı? Neden felaketim olmuştu?
Hala hareket etmeyişi bana zavallıca bir umut aşılarken uzaktan gelen bir "Toprak!" sesi duydum. Dönüp bakmadım çünkü umurumda değildi. Gitmek istiyordum. Az sonra omuzlarımdan kavrayan eller beni kendine çevirmeye çalışırken "N'oluyor burada?" diye sordu. Serkan denen herifti ve şu an katlanabileceğim son insen bile değildi. Hızla silkelenerek "Dokunma!" diye bağırdım. Evren, o anda başını hafifçe bana çevirdi.
Dudaklarında nefret dolu bir tebessüm vardı ama onun da gözleri dolu doluydu. Belli ki üzülüyordu. Peki neden benden nefret ediyordu? Öyle ezici bir nefretti ki gözlerine yerleşmiş olan, eminim önünü bile göremiyordu.
Gözlerini Serkan'a çevirip "Sakın eve geleyim deme, seni öldürürüm." dedi öfkesini somutlaştırarak. Gözlerimi kırpıştırdım akan yaşlarım arasında. Ağlamanın etkisiyle sarsılan omuzlarımı sabit tutmaya çalışarak Serkan'dan bir iki adım uzağa çekildim. Eve gelme, demişti. Keşke sebebini öğrenmek için biraz bile hevesim olsaydı ama o nasıl beni bir adamla aynı masada gördü diye bütün gemileri yaktıysa ben de bana bağırdığı anda yakmıştım. Bana nefretle baktığı, onu aldatmakla suçladı anda...
Merak etmeyecektim. Bana sesimi kesmem söylendiyse sesimi kesecek, def olup gidecektim.
Gözlerimi belki de son kez Evren'in maviliklerine çevirdim. Öyle mahvolmuş hissediyordum ki, yıpranmış gururumun elinden tutup ayağa kaldıramıyordum bile. Gözümden bir yaş daha akarken gözlerimde sabit kalan bakışları bomboştu. Gülümsedim gözlerimden yaşlar boşalırken. Demek bu kadar kolaydı öyle bomboş bakabilmek. Öyleyse gitme vakti gelmişti.
Dudaklarımı kıpırdatarak "Hoşça kal." dedim. Ona doğru yürüdüm,gözlerini kıstı. Tam yanından geçip giderken burnuma ulaşan kokusu kalbimi öyle bir acıttı ki o ölmüş gibi hissettim. Bu, benim için öldüğü anlamına mı geliyordu bilmiyordum ama bildiğim tek şey bir daha asla ona sarılıp kokusunu içime çekemeyeceğimdi.
Bana bunu yapan birinin yüzünü bile göremezdim. Öfkeli, kırgın ve yıpranmış hissediyordum.
Adımlarım her zamanki gibi kendinden emindi ama kalbim değildi işte. Gerçi bize seçim hakkı sunulmamıştı ki cevap hakkımız bile olmamıştı.
Yürümeye devam ederken çantamı sırtıma atıp Olimpiyat'a giden yolu adımladım. İçim çok acıyordu ama uğradığım haksızlıktan dolayı değildi bu. Beni haksızlığa uğratan kişinin Evren olmasından kaynaklanıyordu bu hüznüm.
Olimpiyat'ın kapısından içeri girdim. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi umursamadan birkaç saniye bekledim. Daha bir gün önce, tam da burada, ona ne kadar güvendiğimi düşünmemiş miydim? Ne kadar büyük bir aptaldım da duygularımın beni ikinci kez böyle bir batağa düşürmesine izin vermiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...