Olimpiyat'da sıradan bir gün geçiriyordum. Cengiz ve Taha'yı izleyerek keyiflenmeye çalışıyor, aralarındaki esprilere ve küçük takışmalara gülüyordum.
"Sonra dedi ki:'O a*ına koyduğumun çocuğuna dedim ki, ulan a*ına koyduğumun çocuğu...'" Ve sonra ikisi birden Cengiz'in yaptığı taklide anırarak gülmeye başladılar.
Doğrusunu isterseniz cümlede gülünecek pek bir şey olmasa da onların kahkahalarına gülmeye başlıyordunuz. Öyle içten, öyle tuhaf ve öyle katıla katıla gülüyorlardı ki...
Bar taburesinden inip mutfak kısmına geçtim. Havva, adını bilmediğim bir kız, Mert ve gri tüylü, pofuduk bir kedi köşedeki malzeme masasında oturmuş sohbet ediyorlardı. Evet, tabii ki kedi sadece dinliyordu.
İçimden hiçbir şey yapmak gelmemesine karşın evde durmak da istememiştim bugün. Erdem Bey'in bana verdiği iznin dolmasına bir günüm daha vardı ama duvarlar üstüme üstüme yürümeye başladığından daha fazla boş boş duramayacağımı fark etmiştim.
Evren'in evinde çok güzel, dolu dolu anlar geçirmiştim ve arsız ruhum hemen alışıverdiği o tabloyu ait olduğu yerde bulamayınca darlanmıştı.
Kendime bir bardak su doldurup oturdum. Hiçbirine bir şey söylemeden suyumu içmeye başladığımda masada süregelen sohbeti bıçak misali kestiğimi fark edip bardağı dudaklarımdan uzaklaştırmadan gözlerimi çevirerek onlara göz gezdirdim. Hepsi bana bakıyordu. Şu tanımadığım kız, hatta ve hatta kedicik bile bana bakıyordu.
Gerginlikle bir kez daha yutkunup bardağı dudaklarımdan uzaklaştırdım ve "Selam." dedim.
Adını bilmediğim kız sadece ufak bir dudak hareketiyle selamımı karşılarken Mert ve Havva birbirine karışan sesleriyle "Selam." dediler.
Masaya benimle beraber oturan gerginlikten fazlasıyla rahatsız olmuştum ve onların da en az benim kadar şikayetçi olduklarından emindim.
Huzur ortamını daha fazla bozmamak adına kendi içimde masadan kalkma kararı aldığım sırada Mert "Kimdi o lavuk?" diye sordu pat diye.
Sesi maddesel ortamda yayılarak kulağıma geldiği anda, büyük bir balon yüzüme doğru patlatılmış kadar irkildim ve doğrulmaya hazırlandığım sandalyede eski halimi aldım. 'Lavuk' diyerek bahsettiği kişinin Evren olduğunu hastanedeki olayalar neticesinde tahmin ediyordum.
Mert'in mavi gözleri bu sorunun cevabı olmazsa yaşayamayacakmışçasına parlıyordu. Dilini dudağındaki piercing üzerinde gezdirip gözlerini gözlerimden çekti ve "Hepimiz kötü bir gece geçirdik." dedi.
Boğazımı temizledim istemsizce. O ne anlatmak istemişti bilmiyordum ama benim anladığım şey tam olarak şuydu:Hepimiz güzel geçmesi gereken ama o lavuk yüzünden berbat olan gecenin kurbanlarıyız ve kim olduğunu bilmeye hakkımız var.
Öncelikle kuvvetle muhtemel ismi Evren olan lavuk kişisi yüzünden mahvolmamıştı gece. Şayet Fatih sahneye atılıp saçma sapan şeyler söylemeseydi öyle olmak zorunda olmazdı.
Ya da ben Evren'e o şekilde bakmasaydım o an...
Yani, gecenin mahvolmasının suçlusu ben de olabilirdim fakat Evren olamazdı. Onun işi mahvetmek değil düzeltmekti."Lavuk derken kimden bahsediyorsun?" diyerek esas cevaptan kaçmayı tercih ettim. Ne diyebilirdim ki? Ya da bir şey söylemek zorunda mıydım?
Keskin kavislere sahip kaşları kaldırıp "Çok açık." dedi. Masanın altında birleştirdiğim parmaklarımı teker teker kıtlatırken gözlerimi kıstım istemsizce.
Hiçbir şey bilmeden atıp tutması sinirlerimi germişti. Ve sanırım anaç kişiliğim, Evren hakkında kötü şeyler söylemesini kaldıramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Novela JuvenilJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...