Benim güzel ve boş evim... Bomboş. Kocaman bir nefes alıyorum, bavulumu odama götürmeye elim varmıyor salona park ediyorum şimdilik. Ah be anne, kapıyı sen açmayınca kombiyi kaça alırsak alalım bu evin sıcak olma ihtimali yokmuş. Keşke hiç bilmeseydim.
Hiç niyetim yokken kendimi İstanbul'da, üstüne üstlük Mete Dilmen olmadan bulmama kaç puan peki? Bu bölümü geçmenin yeni bir achievement paketi düşürecek bir oyuncu başarısı olacağını düşünüyorum. Evet, hala. Üç çocuktan sonra bile.
Neyse madem geldik, yoktur çaresi. Hem yarın kızlarla bizde buluşacağımız için hazırlanmam lazım, depresyona kısa bir ara. Hızlıca tuvalete giriyorum, evi gelmeden temizlettiğim için her yer mis gibi. Ama alışverişi yaptırmamıştım, o zaman mantıklı geliyordu ihtiyacım kadar almak ama şimdi bu yorgunlukla market yolu gözümde büyüyor. Yine de başka çarem olmadığını bildiğim için duraksamadan evden çıkıyorum. Hem dışarısı içerisinden daha iyi.
Yakındaki markete giderken buraları ne kadar özlediğim rüzgarı esiyor, artık eskisi gibi fırtınasında uçurmasa da bir ufak ürpertiyor. Keşke kızları bu gece çağırsaydım. Adımlarımı hızlandırıyorum, market alışverişini nihayet tamamlayıp eve dönüyorum. Mutfakta uzun uzadıya oyalanıyorum. Mete'yi arayıp biraz da orada vakit kazanıyorum. Onları özlediğim gerçeğini bastırıyorum, sırası mı şimdi? Zaten yeteri kadar şey özledik, bunun bir sınırı bir kotası yok mu Allah aşkına? Yumruk kadar bir organ bu kadar acı çekmemeli de vermemeli de. Yaşım 37, bu konuya hala şaşkınım.
Yatsının okumasıyla irkiliyorum, ay... Asıyorum bayrakları kulenin en üst katındaki pencerelere, ezan sesinin de kıymeti çoğu şey gibi varken anlaşılmıyor. Özlediğim ve kavuştuğum bir şeyler bulmak iyi hissettiriyor, nihayet. Buradan bir güç alıp ayaklanıyorum, namaz kılma bahanesine annemlerin yatak odasına dalıyorum. Annem, babam gibi kokması imkansız biliyorum, ama kokuyor. İspata halim de yok, lüzum da yok. Ben kokuyu alabiliyorum ya, çok şükür. Madem işler çığırından çıktı, annemin seccadesini tülbentini kullanmakta da bir sakınca görmüyorum. En dipte hissetmenin böyle iyi yanları var.
Namaz bitince üstümdeki gücü kaybetmeden Yusuf'un odasına da giriyorum. Yaşım kaç olursa olsun, kaç yaşında vedalaşmış olursak olalım Yusuf Kalkan işte orada. Otuz iki diş sırıtıyor yakışıklı gülümsemesiyle ve bir çerçevenin içinden bile bana güç vermeyi başarıyor. Çok güzel bir dayı olurdun, çok daha güzel bir baba. Öyle eminim ki. Ah.
En sonunda odadan ayrılıp bavulumu kendi odama bırakıyorum, üstüme pijamalarımı ve kalın bir poları geçiriyorum. Telefonumu, marketten yeni aldığım çakmak ve sigara paketimi kapıp balkona yol alıyorum. Hazır çoluk çocuk sahibi koskocaman bir kadın değilken fırsat bildim, evet.
Hiçbir şey düşünmeden dışarıyı izleyerek peşi sıra söndürüyorum dalları. Telefonun sesiyle panikleyip sigarayı atıyorum, sonra halime gülerek yanıtlıyorum aramayı.
"Gül güzeli?""Buradayım canım. Nasılsın?"
"İyiyim yavrum sen nasılsın? Uyuyor muydun sesin pürüzlü geliyor?" Sen de az değilsin Mete Dilmen, laf almaya çalışmaklar he?
"Yok uyumuyordum, iyiyim gayet. Biraz seni özledim sadece."
Derin bir nefes alıp abartıyor şebek, "Sen bir de bana sor, Seda ve Orhan burada olsa çocukları onlara satar gelirdim."
"Çok ayıp Mete Dilmen, ne kadar hızlı sattın öyle öz evlatlarını?"
"Satarım, babalarına bile güvenmemeleri gerekiyor. Ama sen kocana güvenebilirsin hayatım, öyle bir atasözü de yok sonuçta."
"Allah razı olsun ya."
"Senden de güzelim, ne de-mek. Dışarıda mısın sen?"
"Yok, balkondayım." Bir sessizlik oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...