"Eve gelince panik ataklarım başlıyor." diyor, "Evde seni rahatsız eden ne var?" diyorum. Gözleri buğulanıyor : "Babam yok." Kısa sessizlik. "Evin içinde kocaman bir boşluk var."
"Ne var, ne yok?" sorusu hiç bu kadar anlamlı gelmemişti. / Kemal Sayar
Haysiyetini sevdiğimin dünyası. Kendimi Gülce'yi de Berk gibi bir puştun üzdüğüne o kadar inandırmıştım ki. Çok hafife almışım. Ben seni başından beri çok hafife alıyormuşum meğer gül güzeli.
Ne bu cevabı ne bu cevabın bende yaratacağı fırtınayı hiç ön görememişim. Hem ağzımı hem elimi oyalayan bu kıçı kırık sigaraya kaçıyorum yine. Kala kala sikik bir dal sigaraya kalıyorum. Ah be göçmen kızı. Şimdi bile böyle savunmasız, böyle minikken... Üç yıl önce. Hem babası hem abisi lan. Hay ben böyle işin ta a...
Gözleri dolu dolu bana bakan bu minik kadını, bu güzel kızı yüreğime basmak istiyorum. Uzun zamandır istiyorum ama şimdi katlanılmaz oluyor. Emin olsam, ah bir emin olsam, Gülce'nin çizdiği o sınırı silip atacağım. Ama bu kadar samimi bakarken bile ürkek oturan kızı kaçırmak istemiyorum. Bir hayal kırıklığı da ben olmak istemiyorum. Ben seni ne yapacağım şimdi gül güzeli?
"Üç sene geçti, düşündüğün kadar kötü değil artık. Öyle bakma bana." diyor aksi aksi. Gözleri dolu doluyken bile beni terslemesi istemsizce gülümsememe sebep oluyor. Gülce yanımdayken aksi pek mümkün değil zaten, bir süredir.
"Nasıl bakıyormuşum?" diyorum biraz daha huysuzlanması için. Üzülmesin yeter.
"İşte şey gibi... Acıyormuşsun gibi." diyerek omuz silkiyor. Öyle sevimli ve o kadar yanılıyor ki. O inatçı burnu sıkmak istiyorum. Kaçmayı da kaçak dövüşmeyi de sevmem,
"Acımıyorum gül güzeli... Ben sana çok fena hayran oluyorum."
Gözleri büyüyüp sevimli bir hal alıyor önce. Sonra omuz silkiyor ve ateş açıyor. "Ayrıca sigara da yakma ben bir şey anlattıktan sonra, vicdanıma oynuyorsun resmen." Sonra basamaktaki paketten bir dal alıp, dudaklarıyla kavuşturuyor. Dudaklarıyla bir kavuşamayan ben kaldım zaten. Hırsla döndürüyor minik suratını bana, "Sen yakarsan ben de yakarım." O da hiç acımıyor, görüyorsunuz ya.
Neredeyse sonu gelen sigaramı bitirip, söndürüyorum. Sonra Gülce'nin elindekini kendi elime geçiriyorum yavaşça. Hatırı sayılır bir miktarı ciğerlerime gönderip, onu da az önce sönen dalın yanına bırakıyorum.
"Yakmak yok." diyip cebimdeki paketi onunkinin yanına bırakıyorum. Karşılığında hırpalansa da güzel yüreğini alıyorum. Belki hırpalandığından güzel.
"Sen yine de bakma öyle." diyerek yüzünü çeviriyor. Kahkahamı tutamıyorum, onun da el altından güldüğünü yakalıyorum. Keçi.
*
Melih itinin bunu kendi aç karnını doyurmak için yaptığını bilmeme rağmen telefon açıyorum artık. Sabahtan beri Gülce'nin yaptığı böreği övüyor, öyle insan gibi de övmüyor. Böreğin içine girip yaşıyor puşt.
"Arıyor musun be, oley be!" diye coştukça coşuyor telefonu görünce. Bu odada konuşamayacağımı anlayıp ayaklanıyorum.
"Bir kırıntı bile yemeyeceksin it herif, hepsi benim lan." Yeter be. Ben yiyeceğim lan sadece.
"Ooo abicim, bu ne bencil-"
"Efendim?" diyen Gülce'nin sesi Melih'le bütün ilişiğimi kesiyor,
"Sen niye bu heriflere benden önce börek yapıyorsun da yediriyorsun gül güzeli?" Melih gözünü açtığından beri börek dinliyorum ben, adam şiirler yazdı şarkılar besteledi öyle dümdüz de övmüyor. Böylesini hiç yemedim abi, bak anneminkinden bile iyi, nasıl mümkün olabilir? Çıtır çıtır, nefiss.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Roman d'amour"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...