Elimdeki seccadeyi sererken tutarsızlığımı sorgulamadan edemiyorum. Yani dün bir barda benim için kavgalar ediliyordu, heheyt serserinin tekiydim. Bu sabah taze duş almış evli bir kadın olarak namaz kılıyorum. Bu beni ne kadar riyakar yapar? Kaç metrelik araftayım?
Beynim arka planda bunları çalıştırsa da, ki bu doğal çünkü namaz kılarken okunan duaların anlamı hariç her şey düşünülür, her şey. Neyse şükrederek tamamlıyorum dört rekatı. İnşallah kabul olur.
Eşyaları kaldırırken, ilk planım olan kahvaltıyı hazırlamaktan vazgeçiyorum. Mete'nin yanına geri kıvrılıyorum. Üşümüş kaslarım gevşiyor yataktaki ısıyla. Bile isteye küçük mırıltılar çıkararak kocama sarılıyorum. O da kaldırdığı koluyla kendini açık ediyor. Senelerce bana sırnaşmasına sinir olduğum tüm arkadaşlarıma da öpücükler gönderiyorum burdan. Kansızım ben, güvenmeyin de gücenmeyin de.
"Allah kabul etsin." derken kolumun üstünü sıvazlıyor, beni iyice kendine çekiyor.
Cevap vermek yerine göğsünün üstünde ulaşabildiğim bir noktayı öpüyorum.
"Ohh." derken başımın tepesine bir öpücük konduruyor.
"Acıktın mı?"
"Eh."
"Sucuklu yumurta mı?"
"Dışarda yaparız yavrum, uyuyalım biraz daha." diyerek hem kendini hem beni uykuya çekmek istese de gitmiyorum. Yooo, öyle kolay değil. Hem ben niye hazırlıyorum ya? Vazgeçtim. Hem suçlu hem güçlü.
"Cık, olmaz. Ama doğru söylüyorsun sen kalk hazırla, ben biraz daha dinleneyim en iyisi."
"Hı?" derken tek gözünü açıp bana bakıyor, başımı sallıyorum. Evet, doğru duydunuz Mete Dilmen.
"Ya özür dilemek için kahvaltı hazırlamak istemiyor muydun canım, onu söylüyorum işte? Tamam diyorum izin verdim yapabilirsin."
"Allah Allah, öyle mi diyormuşum?" derken biraz üstüme yuvarlanıyor Mete. Hatta pes etmem için ağırlığını kollarından alıp bana veriyor yavaş yavaş. Sanmıyorum böyle yıldırılabileceğimi ama hevesini alsın.
"Evet, zaten sevmediğim bir yere gittiğim, sırf sen üzülme diye kıyafet değiştirdiğim ve halledeceğimi bildiğin bir şey için adam dövdün ya. Ondan herhalde."
"Daha kaç kere özür dilemem gerekiyor?" derken dün geceyi ima eden hareketlerde bulunuyor, aldırmıyorum. O sayılmaz bir kere, win-win durumu söz konusu.
"Yani, gözdeki morluk kaç güne geçiyor sen bilirsin badboy93?"
"Sanane kızım elin adamının gözündeki morluktan?" diyerek ağırlığının bence tamamını üstüme bırakıyor. Nasıl bir ağırlık bu, yardım edin komşular?
"Mete. Bak nefes alamıyorum galiba. Kıskançlık cinayetine mi kurban gidiyorum şu an?" diye zar zor konuşuyorum.
Ağzımın içine giriyor neredeyse. Ya adam sırası mı şimdi? Tam dikkatim dağılmışken üstümden kalkıp beni gıdıklamaya başlıyor. Bunu hiç beklemiyordum, o yüzden çok hazırlıksız yakalanıyorum. Çok!
"Ya tamam tamam.... Mete, mete! Dur vallahi iyi değilim..... İnsan bir kahvaltı hazırlamamak için de bu kadar işkence çektirir mi? Ben yapıcam tamam, tamam onu da ben hazırlarım ya."
En sonunda halime acıyıp, çok şükür pes ediyor.
Hızla yataktan kalkacakken, kolumdan geri çekiyor. Tam ikinci bir atak için gözlerimi kapayıp cenin pozisyonu almışken, gülmeye başlıyor. Hamle gelmeyince gözlerimi açıyorum, bir de gülüyor ya. Hızla yastığı alıp ulaşabildiğim yerlerine indiriyorum. Onu aramızdan çekerken beni kucağına alıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...