Yangın merdiveni amacını inkar edip, adının hakkını verecek buralar alev ateş olacak sanıyorum. Olmuyor. Şükür ki olmuyor. En olmadı bayılır öyle kendimi rezil ederim diyorum ama bayılmıyorum da. Gözlerimi Mete Dilmen'den almayı ve herkese yaptığı gibi bana da elini uzattığında sakince sıkmayı başarıyorum. En olmadık yerden en olmadık zamanda beni heyecanlandıran bu adam, gece için olmayan hevesimi de alıp götürüyor. Bizden geçmemiş miydi bu işler? Nereden çıktı bu saçma salak el buz kesmesi, bu mide burkan ürperti şimdi?
"Rosetaaa!" diyen Sava'nın sesiyle irkilerek dış dünyaya döndürülüyorum.
"Efendim kuşum?" diyorum istemsizce, boş bakışlarını fark edince Türkçe konuştuğum idrakı geliyor. Yanaklarım yanmaya başlıyor, panikle Seda'ya bakıyorum. İki gözünü kapatıp açıyor gözümün nuru, içinde bulunduğum ahval ve şeraiti anlarmış ve sakin olmamı söylermiş gibi. Bir bakış daha hissediyorum üstümde panikle, Mete Dilmen'in oturduğu taraftan bir bakış. Bakmıyorum hiç, bakamıyorum anlatana da ne anlattığına da. Bu gece de herkes gözleriyle konuşur olmuş ya hayrolsun.
Beynim dümeni ele alıyor bir şekilde, Sava'ya dalıp gittiğimi, tekrar söylerse çok makbule geçeceğini İngilizce geçiyorum bu kez. Bir şarkı daha istiyor zıplayan kız. O ister ötekiler eksik kalır mı? Maazallah. Hepyek ağızdan, bana hiç acımadan. Yanımdaki Seda'ya tekrar dönüyorum. Nasıl da elim ayağım, nasıl da hava yastığım, nasıl da can yeleği belli değil.
"Seç bir şarkı loçkası." diyorum Seda'ya sessizce ve bile isteye Türkçe. Anlamasın da kudursun o dilli düdük Sava hanım bakalım.
Gülerek başıyla onaylıyor ve çalmaya başlıyor Seda. Hiç itiraz etmemesinden başıma bir iş açacağını anlamalıydım. Yelek hava kaçırıyormuş meğer, hava yastığının yüksekliği de yanlış ayarlıymış boynunu keser bu insanın alimallah. İnsan cebindeki bozukluğu bile daha fazla düşünüp harcıyor, seni seven bana yazık. Seda'ya içimden ters ters bakışlar atıp dışımdan kocaman gülümsüyorum. İçinde fırtınalar koparken dışarıya süt liman olmakla yandal yaptım ben, üç sene önce zorunlu tutuldu babasını ve abisini sarhoş bir şoföre kurban eden endüstri mühendislerine. Koparalım bakalım küçük kıyametleri, hiçbir şey olmuyormuş gibi.
Gönül gözüm kapalı
Bilerek sana yazılıyorum
A penceresi aralı
Her yerine bayılıyorum
Mustafa bir ıslık bırakıyor havaya, sonra trabzanları darbuka gibi konuşturuyor. Jestini görüyorum minik bir baş hareketiyle. Sözleri hiç anlamamalarına rağmen karşılıklı kırıtan Noah, Liam ve Sava'ya bakıp gülüyorum istemsizce, bir süre sonra Büşra, Melih ve Orhan da eşlik ediyor. Kulak ucuyla Tutku ve Mehmet'in de alkışlarla tempo tuttuğunu fark ediyorum. Herkes yangın merdiveninin elverdiği oranda neşeleniyor. Söyledikçe ben de havaya giriyorum, ufak ufak Seda'ya kırıtıyorum. Arnavutluk kanlarımda dolaşırken, kimse de beni yadırgamamalı. Bu deli kanla iyi bile götürüyorum hatta.
Beynimi kullanabilmeyi sürdürebilmek adına davranmadığım Mete'nin bakışlarına en olmaması gereken nakaratta kösteklenip düşüyorum.
Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara, nazlara,
Sözlere, sazlara eyvallah
Mete bir süre sakince bakıyor yüzüme, sonra ışıl ışıl gülümsüyor. Panikle ayırıyorum gözlerimizi ve ilan ediyorum böylece. Mete Dilmen artık hoş bulmakla kalmıyor, evindeymiş gibi de hissediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...