05:00
Kimseyi uyandırmasın diye yastığımın altına koyduğum telefonun alarmını çabucak kapatıyorum. Olabildiğince sessizce tuvalete gidiyorum, abdest alıp giyiniyorum. Evdeki sessizliğe hasar vermeden kendimi sokağın serinliğine atmayı başarıyorum. Çok şükür.
Yoo, yo delirmedim. Hoş içinde bulunduğum durumu aklı başında başlığı altında da inceleyemeyiz ama. Annemlerin yanına tek başıma gidebilmemin başka yolu yok. Anca böyle. Beni yalnız bırakmayan insanlara nankörlük etmek istemiyorum ama gidip sarılmaya ihtiyacım var hala. Kabullenmeye. Altı koca günü geride bıraktık ama imam talkımı verince çıktığı rivayet edilen o ses çınlıyor kulaklarımda. Helallik vermemizi söyleyen sesi duyuluyor derinlerden. Midem bulanıyor, elim ayağım uyuşuyor. Ama Mete'nin üzgün gözlerine bakıp da kusamıyorum. Seda elimi tutarken göz yaşlarımı akıtamıyorum. Anneannem güçlü durmaya çalışırken düşemiyorum. Anca böyle, anca bir başımayken.
'Yusuf, abi. Abi babam zaten seninleydi bari annem kalsaydı. Abi ben gece dışarı çıksam şimdi kimse aramayacak nerede kaldın diye? Ben şimdi salondaki koltukta uyuya kalsam sabaha kadar donarım bir insan kalmadı üstümü örtecek? Anahtarımı unutsam evin kapısını anca çilingir açar değil mi artık? Abi benim bu koca dünyada, nüfus patlamalarının ortasında bir insanım kalmadı. Abi..."
'Elimden geleni yaptım görüyorsunuz ya. Elimden geleni yapıyorum. Elimden geleni yapacağım. Bu kez hatalar yok abi. Bu kez hatalar yok ama bundan sonra umutlar ve neşeler olur mu bilmiyorum? Benden geriye kalanların kime ne hayrı olur meçhul.' Ama olsun istiyorum. Altı gündür sadece uyumak için yanımdan ayrılan Mete Dilmen'in hatrına. Seda, dayımlar, anneannem, Pelin teyze..
Bildiğim bütün duaları bir tur daha dönüyorum, evdekiler uyanmadan giriyorum kapıdan içeri. Sabah namazını kılıp yatağıma geri kıvrılıyorum. Bütün gece uyuyamamın acısı çıkıyor gözlerim kapanıyor.
Sabah bir telaşenin içinde uyanıyoruz. Tekrar. Yedinci gün için kuran okunacak, onun hazırlıklarını yapıyor yengemler mutfakta. Bir köşede de kahvaltı masası bizim için açık bırakılmış. Seda'yla birlikte oturuyoruz masaya. Boğazımdan zar zor iki lokmayı geçiriyorum. Seda gözüyle tabağımı işaret etse de üstelemiyor. Allah'a şükür.
Masayı topluyoruz. Evin zilini hala kimse çalmıyor, gelen tık sesleri ile kapıya yöneliyorum. Mete.
Kapıyı açtığımda tahminim doğrulanıyor. 'Hoş geldin.' derken tüm kaslarıma gülümsemelerini emrediyorum. Mete'nin yüzüme attığı aşırı şevkat içeren bakışlar, yine, olmadığını haykırıyor, üstelemiyorum.
'Hoş buldum güzelim. Nasılsın?' derken ayakkabılarını kaldırıp, ikimizi de içeriye yönlendiriyor.
'İyiyim, sen nasılsın?'
'İyiyim, seni görünce daha iyiyim. Kahvaltı yaptın mı?'
'Yaptım ben.' diyorum hızlıca. Zorlamasın diye gözlerimi açarak, sonra panikle aklıma geliyor. 'Sen? Açsan daha yeni kalktık?' diyorum. Tam kaşları havalanmışken beni süzüyor Mete. Sonra beni şaşırtıyor, 'Bir şeyler yerim aslında.' Bu şekilde ilerlemiyordu normalde konuşmamız ama?
Şaşkınlığımı çabuk atıyorum, 'Sen benim odama geç, orası sakin. Ben tabak yapıp getireceğim.' Hızla mutfağa yöneliyorum, bir şeyler koyuyorum tabağa. Henüz soğumamış çayı da cam bir kupaya dolduruyorum. Hepsini bir tepsiye dizip elime alırken Asu yengemle göz göze geliyoruz. 'Hayırdır?' diyor gözleri.
Yengemin bakışlarına yanıt vermeme hakkımı kullanıyorum. Girdiğim hızla çıkıyorum mutfaktan. Mete'yi yatağımın üstünde buluyorum. Tepsiyi çalışma masamın üstüne bırakırken ayaklanıyor. 'Afiyet olsun.' diyerek yatağımın üstüne yönelme niyetindeyken kolumdan kavrıyor önce. Yandaki sandalyeyi çekiyor, 'Birlikte.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Roman d'amour"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...