Bölüm 4/ Gülce

2.3K 191 21
                                    

"İstek bölüm var mı?"

"158'i yollasana." diyor elimdeki supangle kaselerinden birini alırken Seda.

"Evlilik programlı bölüm müydü o?"

"Yes." Avrupa Yakası 158. bölümü oynatıp, Seda'nın yanındaki boşluktan payıma düşene kuruluyorum. Ezbere bildiğimiz bölümü hiç izlememiş gibi izlerken, tatlıların dibini görmeye ant içiyoruz. Bilenler bilir, Avrupa Yakası izlemek değme meditasyon tekniklerine taş çıkarır. İzlemeyi bırak  bazen odanın içinde ses olsun diye bile bir Avrupa Yakası açılır, huzur bulunur. Avrupa Yakası legal bir afyondur.

Henüz gecenin ilk bölümünü bile bitiremeden Seda'nın telefonunun zil sesi bozuyor huzurumuzu. Bırakın da yaşayalım.

Ben dik dik  telefona bakarken, Seda doğrulup eline alıyor. Bana kısaca 'Sava.' dedikten sonra aramayı yanıtlıyor. Evde yokken bile nasıl huzur kaçırıyor dilli düdük. Evlat edindik biz bu çocuğu. Ufak bir giriş konuşmasından sonra duyduklarım önce panikle doğrulmama, sonra rahat bir nefes almama sebep oluyor. Bizim kızı çarpmışlar ama sadece para götürmüşler, çok da büyük bir miktar değilmiş ama yanında kimlik olmadığı için polisle barlarda mahsur kalmış. Yakıştı mı eyaletimizin güzel insanları? Hadi bu deliye müstehak, barlarda partilerde ayılıyor bayılıyor. Bizim cuma akşamı huzurumuzu niye baltaladın Rabbim? Şu kadarcık mutluluğu niye reva görmedin?

"Hadi kalk, gidip kurtaralım bizim kızı." diyen Seda'nın sesi bölüyor sessiz yakarışlarımı.

"Off... Offf..." diye söylene söylene giyinmek üzere odama geçiyorum. Seda'nın kapı kapanma sesini de duyuyorum bu sırada.

"Çabuk ol." diyor. Cevap dahi vermiyorum, aramızda kim daha yavaş alem biliyor. Siyah bir kot geçiriyorum altıma, onun üstüne de siyah gömleğimi giyiyorum. Bakın, baltalanan cuma akşamımın yasıdır bu.

Çantalarımızı ve montlarımızı kapıp, taksi durağına yol alıyoruz Seda'yla.

"Attı mı ismini, cismini bu barın?"

"Konum paylaşacaktı, bakıyorum... Gelmiş, çok uzakta değil." diyor Seda. Başımla onaylıyorum. Sessiz bir taksi yolculuğundan sonra, nispeten nezih bir mekana giriş yapıyoruz. Seda telefona bağıra çağıra Sava'dan nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Ben daha pratik olacağını umduğum için bodoslama içeriye yürüyorum. Tam mekanı tararken, Sava'yı görüyorum. Seda'ya seslenirken, Sava'nın masasında dokuz gündür görmediğim Mete Dilmen'i de görüyorum.

"Ee oturuyor bu sakin sakin? Hani nerede polisler, kameralar, flaşlar?" diyen Seda'ya dönüp bakıyorum. Yaşayan en eski oyun arkadaşım bir bakışımdan dönen stratejileri anlıyor. Sessizce birbirimize bakıyoruz bir süre.

"Eve gidince çirkinleşelim?" diye öneriyor sonra Seda. Makul bir istek. Ama,

"E ne diye geldik biz buraya peki?"

"Gülümse ve el salla Rosetaağ, eğlenmeye geldik çünkü." diyerek kolumdan tutup masaya yönlendiriyor adımlarımızı Seda.

"Yapma bunu." derken bile yüzüme Seda'nınkine eş bir gülümseme kondurmuş oluyorum.  Kaç misafir ağırladım ben bu ifadeyle, kaç kere göz yaşlarımı silip çıktım o mutfaktan, hayt. Yanlarına gidiyoruz. Buradaki en gösterişsiz ikili olduğumuz için bütün göçmenlerden özür diliyorum, bir takım taklalara geldik. Affedin.

Masayı genel selamlıyoruz. Sava sanki yılların oyuncusuymuş gibi, gelişimize önce şaşırıyor sonra seviniyor. Bu kız İspanyol değil bakın, bu kız öz hakiki has Türk kızı. Masadaki Tutku ve Orhan'ı fark ediyorum bu sırada. Onlara minik bir gülümseme gönderiyorum.

Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin