"Biliyorum anne, evet anlıyorum. Haksız da değilsin ama Allah aşkına? Biraz kendini şu kızın yerine koyar mısın? İstemeyi bile sırf sen üzülme diye kabul ettiğine eminim."
"Ben kötü bir şey mi söylüyorum oğlum? Kötü bir şey mi söylüyorum Agah sen sö--" Tülin sultan telefondan uzaklaştırıyor bedenini muhtemelen.
"Beni bul-" sesi uzaktan tam duyulmasa da babamın İsviçre'den aşağı bir yorum yapmayacağını az çok biliyorum. Off..
"Anne? Anne?! "
"Efendim dokuz ay karnımda taşıyıp normal doğumla doğurduğum tek oğlum, söyle annecim?" Of.
"Yapma böyle Tülin Sultan ne olursun? Kız için her şey yeteri kadar zor zaten, hem hani sen kızın gibi sevmiştin bu kızcağızı? Hani neler yaşamıştı yavru- yavrucak?" Ha İstanbul ha Tetova ne fark edecek? Elimdeki bitmiş izmariti yere atıp ayağımla eziyorum. Yeni bir tanesi için cebimden paketi ve çakmağı alıyorum.
"Öyle tabi ama.. Yani.. Ama oğlum öyle nasıl olacak isteme Tetova'da olsun diyorsun, söz yok, nişan yok, kına yok. Bir tane evladım var benimde. Biraz beklesen de kızın yası bitse öyle yapsak rahat rahat." Derin bir nefesi ciğerlerime yollarken bulduğu boşluğu değerlendiriyor annem.
"Hem biraz zaman geçse Gülce bunları yapar zaten eminim ben, o da bir evin biricik kızıydı." Ama kimle yapsın be anne? Ama nasıl yapsın?
"Anne, güzel annem kızın tüm ailesi öldü. Kimsesiz kaldı bu kız, ne nişanı ne kınası Allah aşkına."
"Oğlum biraz beklesek; anneannesi, babaannesi, dayıları da eminim benim gibi düşünüyorlardır. Hem daha altı ay geçti bir sene geçmeden nasıl olacak bu işler böyle." Gülce daha erken değil mi diye sorduğunda başıma gelecekleri tahmin etmeliydim. Gülce beni daha fazla üzmek istemediği için kabul ettiğinde erken erken sevinmemeliydim ama o kız artık bensiz koymayacak başını yastığa! Bir altı ay daha beklemeyeceğim.
"Beklemiyoruz anne, bekleyemem ben daha fazla."
"Ay kudurdu bu, vallahi kudurdu bu oğlan Agah!" Kudurdum anasını satayım!
"Öyle, hazırlanın iki haftaya Tetova'ya uçuyoruz! Kim bu kutlu, unutulmaz, bu mübarek günde bizimle olmak zorundaysa o da gelsin!"
"Sen geç dalganı, sen anneni hiç ciddiye alma zaten oğlum. Hiç laf söz dinleme. Kapat Aylin'i arayacağım." diyerek yüzüme kapatıyor. Evetti herhalde bu. Evet lan baya. İki haftaya gidip alıyoruz bu kızı. Sonraki hafta da nikahı kıyarız tamamdır. Bu itleri bu evden def etmenin vakti gelmiş de geçiyordu.
Tam içeri geçecekken çalıyor telefonum. Gülce.
"Efendim gül güzeli?"
"Mete. Nasılsın?"
"İyiyim yavrum sen nasılsın?"
"İyiyim iyiyim..Konuştun mu sizinkilerle?"
"Her şey tamam gül güzeli. İki haftaya alıyorum seni!" derken mümkün mertebe gülüyorum. Bir de kızı huzursuz etmeyelim.
"Salak." derken kıkırdıyor Gülce de. "Anneannem biraz söylendi ama sonra beni kıramadı herhalde. Bizim ev dolu olacak muhtemelen ama size geniş bir ev ayarladık ben onu söyleyecektim, siz orda kalırsınız olur mu? Yani bizde daha iyi olurdu tabi ama öyle saçma olur diye iş-" Daha devam edecek kendi kendine konuşmaya muhtemelen ama dayanamayıp bölüyorum.
"Öyle şey olmaz güzelim bir otel ayarlayacağım ben merak etme sen."
Bu kez yüksek perdeden giriyor gül güzeli, "Mete ya! Hayır bak vallahi olmaz. Zaten benim yüzümden insanlar nerelere gelecek. Hem Neska teyze benim anneannem gibidir. Çok mutlu oldu onda kalacaksınız diye, lütfen. Rahat edemeyeceğinizi bilsem ben sizi elimle otele yerleştiririm ama böyle daha az yorulursunuz." Bu kadar uzun konuşmayalı, böyle hayat dolu cıvıldamayalı baya olduğu için tüm bu itirazlara gülümsemekten araya giremiyorum bu kez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Dragoste"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...