Aynadaki aksime bakıyorum, bir kez daha düzeltiyorum kravatımı. Kendime şöyle bir daha bakıyorum, alıcı gözle, oldum bence. Baya da iyi oldum lan. Hay-
Annemin gülme sesiyle arkama dönüyorum. On altı yaşımdan beri beni ayna karşısında her gördüğünde attığı bakış beliriyor gözlerinde. "Yine mi Mete?" diyor ağzını bile açmadan.
Omuz silkiyorum ona doğru dönerken. Huylu huyundan..
"Çok yakışıklı oldun annecim. Maşallah. Allah nazarlardan esirgesin. Gel de bak Agah nasıl da güzel benim evladım?" derken o da bir kez daha düzeltiyor yakamı, omuzlarımda olmayan tozları silkeliyor.
"Tamam yeter Tülin sultan, bozacaksın." derken zar zor kurtarıyorum kendimi elinden. Ama annem bugün dur durak bilmiyor, "Gel buraya oğluma sarılacağım." derken beni kollarının arasına alıyor. Haddinden uzun süren bir sarılmamız küçük burun çekişleriyle son buluyor.
"Haydaa.. Yapma ama anne. Ne var şimdi ağlanacak?"
"Sen karışma. Anneler anlar beni sadece." derken sesini toparlayamıyor. Az önceki çağrıya sessiz kalan Agah Dilmen karısının gözyaşlarına kayıtsız kalamıyor, dalıyor odaya.
"Şşşt.. yapma ama Tülin." derken annemi kollarının arasına alıyor. Annem küçük bir kız gibi itiraz ediyor babama.
"Tamam tamam." diyerek sakinleşiyor bir süre sonra. Herkesin sakin olduğundan emin olunca gelinimi almak üzere otelden çıkıyoruz. Asla sakin değildir; üzgün olmasa, korkmasa.
Otelden çıktığımızı görünce kornaya abanıyor bizimkiler. Melih kafasını camdan çıkarıp, "En büyük damat bizim damat!" diye bağırarak tüm New York'a parmak ısırttırıyor. Gülmekten başka bir şey yapamıyorum. Ne diyebilirim ki, bu adamları ben seçtim.. Dünyanın en güven veren sağdıçları (!)
"Hadi bin şu arabaya da daha fazla rezil olmayalım." diyerek hızlanıyor Agah Dilmen.
"Deli bunlar." derken keyifle gülüyor annem.
"Hadi kaçtım ben güzellerim." annemi öpüp, babama ilişmeden arabaya koşuyorum.
Ben arka koltuğa binince ikisi de hevesle bana dönüyor,
"Laylalaylay...Laylalalaylalaylalayy.." diyor Orhan, Melih arabayı çalıştırmadan önce radyoyu çalıştırıyor. Bu tanıdık tablo otuz iki diş sırıtmama sebep oluyor. Üstümde formam yok ama yine siyah beyaz, iş görür. Ortalıkta hiç meşale yok ama içimiz yangın yeri.
Farketmediğim gerginliğim uçup giderken arkama yaslanıyorum, kadro sağlam, kendi sahamızdayız, hava açık. Beşiktaş bu kez Bayern'i yenecek hissediyorum.
"Varsın olsun üstümüzden gitmesin keder,
Siyah beyaz forman bize bir ömür yeter,
Senin aşkın uğruna ölmeye değer,.."
*
Dayısını, yengesini, Seda'yı, bizim gevezeleri aşıp nihayet Gülce'nin kapısına ulaşıyorum. Beni beklediğini bilsem de kapıya yavaş bir iki darbe indiriyorum.
"Gel."
Öyle güzel ki nefes alamıyorum bi' an. Nefes alamıyor oluşuma gülmek istiyorum. Her zamanki gibi dalgaya almak. Olmuyor. Her zaman sörf yaptığım dalgalar bu kez yutuyor beni. Bir kulaç bile atamıyorum, atmıyorum. Bu sularda boğulmaya gönüllüyüz.
"Bizim için sevdadan delirmiş diyorlar,
Bilmeyenler nasıl anlasın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...