Son

2K 151 67
                                    

"Muuumy!" diyerek aniden koltuktan kucağıma zıplayan küçük oğlumu (Çok şükür!) havada yakalıyorum.

"Böyle atlamak yoktu hani Gökdeniz, ya düşersen uf olur sonra bu minik dizlerin kuşum." Küçük tombul dizlerini öpmek istesem de kendimi durduruyorum, ciddi bir konuşmanın içindeyiz şu an.

"Sorry anne." diyerek tek yanağımdan öpüyor, bir süre bozuk bozuk birbirimize bakıyoruz. Sonra diğer yanağımı gösteriyorum, bu tatlı surata nasıl küs kalınabilir?

"Söyle bakalım küçük serseri, neye heyecanlandın böyle?"

Televizyonu gösteren parmağını takip ediyorum, paten reklamı. Bir tane de yaşına uygun isteğin olsun be evladım. İki buçuk yaşında da paten isteme artık canımın içi.

Salağa yatıyorum, "Evet, çok güzel bir reklam annecim. Hadi gel biz seninle boyama yapalım?"

"No, no mum!" diye ağlamaya başlayınca şaşırarak bakıyorum kendisine sonra sakinliyor daha yumuşak bir giriş yapıyor. "Please, buy me this?"

"Sen abinin yaşına gelince alırız annecim, yani 3 yıl sonra." Derken elimle de üç yapıyorum. Hemen şiddetle ağlamaya geri dönüyor, yüzümü başka yöne çeviriyorum. Bu kez minik elleriyle başımı ona çeviriyor sıpa.

"Lütfen mummy!" Kendime patenle başına gelebilecekleri hatırlatıp taviz vermiyorum. Biz ne savaşlar atlattık ey halkım, bu küçük işgalciye yenilmeyeceğiz-dir inşallah. Hem bu yaşa uygun paten bile yoktur.

"Söz veriyorum büyüyünce alacağız annecim, senin ayakların çok küçük olmaz ki onlar sana."

Başını çevirip biraz bakıyor, yetmiyor onu yere indirmemi istiyor. Ayaklarına baya yakından bakıyor bir de. Gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum. Seni yerim!

"Yoo, büyük anne. Look!" Yanına eğilip minik ayağını öpüyorum. Ciddiyet de bir yere kadar, kendi oğlumuza da sulanamayacaksak.

Sonra kendi ayağımı onunkinin yanına getiriyorum,
"Bak, seninki küçük işte."

Gördüklerini inkar edip adını yadsıyor küçük Romeo, "Hayır hayır hayır!"

"Evet evet evet!" diyerek onu birden havalandırıyorum. Bir süre birlikte dönüyoruz, keyfi yerine geliyor eşeğin. "Hadi gel babanla abini bir arayalım, biz sizi özledik gelin artık diyelim."

Ellerini coşkuyla çırpıp aynı coşkuyla kafasını sallıyor. Müsait olduklarını umarak Mete'yi görüntülü arıyorum. Gökdeniz'i iyice ekrana yaklaştırıyorum bir yandan da. Kendini görmeye pek meraklı olduğu için o da yardımcı oluyor.

Sonra Mete Dilmen'in yüzü görünüyor, daha o da ben de ağzımızı açamadan Gökdeniz coşkuyla bağırıyor.

"Biz sizi özledik, gelin artık! Oldu mu mum? Bak söyledim." diyerek dönüp bir de aferin bekliyor. O tombul yanaklarını ısırıyorum, niyeti iyi yöntemi yanlış işbirlikçimin.

Gülerek kafamı sallıyorum meraklı gözlerine, "Oldu bebeğim."

"Oğlumuzu mu dolduruyorsun sen gül güzeli. Cık cık cık..." diyerek gülüyor Mete de.

"Doldurduğumdan benim de haberim yoktu. Ama haklıyız bence. Siz bizi özlemiyor musunuz ya, sorsana annecim babana?" diyerek iyice kucağıma çekiyorum iki numaramı. Ben boynunu öperken konuşuyor balım.

"Baba, do you miss us?", sonra bana dönüyor o da benim yanağımdan öpüyor. Bu kez daha iyi huylu bir evlat doğurdum galiba. Versiyon iki en azından öptükten sonra elinin tersiyle silmek yerine geri öpüyor.

Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin