Yine boyumu aşan laflar ettiğim için hava alanının bekleme salonunda tırnak kemirip, sigara içmekteyim. Seviyorum büyük konuşmayı, her seferinde Allah'ın dediği olacağını bile bile işler benim elimdeymiş gibi atıp atıp tutamamayı falan. Aslında İstanbul'a gitmeye hiç niyetim yoktu, herkes akın akın Şükran gününü hafta sonuna bağlayıp İstanbul'a uçmayı planlarken ben güç bela annemi Tetova'ya sürükledim. Sonra Melih aradı avaz avaz Mete'nin doğum gününü İstanbul'da kutlayacaklarını ilan etti. Üniversite arkadaşları hep hazırlanmış. Sensiz olmaz yenge, kurtlar kapar bak senin kuzuyu oralarda diyerek cıvıdıkça cıvıdı. Hemşerimiz dedik biz bir de bu adama. Mete için işleri sürekli yokuşa sürdüğüm için ben İstanbul'a gelemem ki demeye dilim varmadı. Bir de adamı nasıl oralara tek göndereyim? Hayır, bilse gitmezdi belki ama ona da sürpriz. Tamam, belki bilse de giderdi ama şimdi bir de ona üzülemeyeceğim. Anneme biraz eksik bilgilendirme yaparak dönüş günümü erkene çektim, Seda'yı arayıp ölmediği müddetçe benimle gelmek zorunda olduğunu bildirdim ve işte şimdi de panikten ölüyorum.
Eve gideceğime mi yanayım, ne giyeceğimi bilmediğime mi yanayım, aldığım hediyeyi sever mi diye mi telaşlanayım yoksa mekanı düşünüp düşünüp iç mi çekeyim, vallahi bilemiyorum. Lazım yapalım bir hangi şeyler kız kardeşlerim. Hayır her şey çok güzel gidiyordu, nereden çıktı şimdi bu? Biz kendi aramızda NY'da bir şeyler yapardık. Gülemedi şu güleç yüzüm. Yüzüm yok ama, sen yine de sonumuzu hayra çıkar Allah'ım.
Uçağa binebileceğimizi anons eden sesi yakalamamla kapıya doğru sürüklüyorum bedenimi. Körükten geçip koltuğuma oturuyorum, vira Bismillah! Kutlayalım bakalım, yeni çağı.
Bütün dolabı gözden geçirdikten sonra dön dolaş sarı, önden pencereli kısa elbisemde karar kılıyorum. Gideceğimiz mekana uyup uymayacağı dert edeceğim son şey bile değil, çünkü ben de gideceğimiz mekana hiç uymuyorum, bu sebeple en sevdiğim elbiseyi seçmekte bir sakınca göremedim. Altına lila topuklularımı giyerek uymama sorununu ekarte edebileceğime inandım biraz da, bakalım.
Aynaya bakıp milyonlarca kusur bulmama Seda ve Orhan'ın geldiğini bildiren telefon sesi engel oluyor. Telefonu geliyorum diye açıp, bekletmemek adına seri hareketlerle aşağı iniyorum. Selamı sabahı hallettikten sonra mekana doğru sürmeye başlıyor Orhan. Trafiğe yakalanmaktan korktuğumuz için erken çıkmaya çalışsak da yakalanıyoruz, ekibin çoğunluğu zaten karşıda oturduğu için bizden önce varıyor, Mete'yi de üniversitedeki en yakın arkadaşlarından biri olan Selim'e emanet etmişler. Doğum günü için kurulan diğer büyük gruptan haber beklediğini yazmış Selim, Melih henüz herkesin varmadığını beklemeye devam etmesini söylemiş. Selim, Mete'nin salağın teki olmadığını zaten anlayacağını falan da yazmış, ama Melih daha yengem gelmedi lan diyerek bu bahsi kapatmış. Çocuğum çekme dikkatleri üstümüze, yordun beni Melih'ciğim. Canımm. Evet, benim burada olduğumu Mete'ye söylemedik. Kendimden sürpriz yapmak benim için biraz kendini beğenmiş kaçıyor ama, Melih ve Büşra bunun çok tatlı olduğu konusunda çok eminlerdi. Ben de bu gece için ağzıma diktiğim kabulleniş cümlemle teslim oldum, eh peki madem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...