Bu, beni üzen ve strese sokan durumları düşünmemeye çalışma olayını çok abarttım ben galiba. Olmadı bu, bu kadarı olmamalıydı. Ne demek adamla aynı evde yaşayıp bazı çok çok özel anlar, hem de nasıl özel, paylaşacağımızı şu an idrak etmek? Şaka mı bu? Baş kahramanın kayıp babasını ararken dünyanın sonuna sebep olduğu ikinci sınıf bir kurguya mı düştük nedir? Nasıl strateji oyunu bu kardeşim?
Yarın New York'a uçuyoruz biz, farkında mıyız acaba Gülce'ciğim? Şu anda da yarın New York'a beraber uçacağın, altı gün sonraya da evlenmek amacıyla nikah tarihi aldığın adamın sülalesiyle yemek yemeye gidiyorsun? Durumun vehametini bilmem anlatabildim mi? Çok geç, baya çok. Hiçbir şeyden utanmıyorsan, Tülin teyze, An-ne seviyor diye elinde tuttuğun o zambak buketinden utan.
Hadi kendimi geçiyorum, bu iki pişmiş bir kaynamış Seda'ya ne oluyor? Cik cik ötmesini biliyor tüm konular hakkında, susa susa buna mı sustu? Yazık..
Evlerinin sokağına dönerken derin bir nefesi dolduruyorum ciğerlerime. Uyku ilacımı mı bahane etsem acaba? Önümüzdeki on, on beş yıl sekiz gibi uyumam gerekiyor canım. Sorma neden, niçin. Offf off..
"Acıktınız mı lan?" diyen Mete'nin sesiyle sıçrıyorum yerimden. Mete? Refleksle arkamı dönsem de boş, etrafı tarıyorum hızla. Apartmanın sağ tarafında minik bir bahçeye açıldığını tahmin ettiğim aralığa doğru adımlıyorum.
Ya...Eğilmiş üç küçük kedi yavrusuyla konuşuyor Mete Dilmen. Hayvanların kafalarını süte daldırdığını görünce doğruluyor. "Aferin." diyerek bir kez daha eğilip daha cılız olan sarı yavrunun başını okşuyor. Sonra hızla bana doğru dönüyor. Ben daha kendimi toparlamamışken.
Bir an duraksıyor bakışları, sonra kocaman gülümsüyor. "Gül güzeli. Hoş geldin." Zorda olsa toparlıyorum sesimi, "Hoş buldum." Ellerimdeki bukete indiriyor bakışlarını sonra,
"Anneme mi?" diye soruyor pişkin pişkin.
"Hı hı." Ne oluyor demeye kalmadan yanıma varıyor, sağ yanağıma çok hafif bir öpücük bırakıyor ama dalga geçmeyi asla ve asla bırakmıyor. "Hı hıığ."
Gülüyorum bu haline, halime belki. "Hadi." diyerek apartmana yönlendiriyor adımlarımızı Mete Dilmen.
"Herkes geldi mi?" derken sesim telaşeden çok uzak. Sesimin üstünü derin bir rahatlama sarmalamış. Öyle ki Mete'nin cevabını duysam da anlamıyorum. Anlamaya ihtiyacım da yok zaten. Bu ani rahatlama tüm kaslarımı pelteleştiriyor. Merhamet. Mete'de en sevdiğim şeylerden biri olan merhametini hatırlamak, içime galon galon su serpiyor. Minik flashbackler yaşıyorum. İmparatorlukta çıkması muhtemel büyük yangın başladığı yerden sönüyor böylece. Midem hala burulsa da artık kaçarak uzaklaşmak istemiyorum.
Mete'yle her yolu yürüyebilirim, elimi tutması yeterli.
*
Yani yeterli derken.. Bu kararı aldıktan sonra bir gece uyusa mıydım acaba üstüne? Kendimi ikna mı etseydim acaba? Son dört,beş günümün stresini mi yaşasaydım doya doya, yaya yaya? Niye çok görüldü ki şimdi bu bile bana?
"He ne dersin Gülce'ciğim?" diye gözümün içine bakan kadına bakıyorum önce çaresizce, sonra Mete'ye dönüyorum panikle. Çağrımı çok yanlış anlıyor,
"Olabilir aslında. Orada bir de bu işle uğraşmamış oluruz. Baba var mıydı senin bir tanıdığın?" diyerek Agah am- babama dönüyor. Daha adamcağız ağzını açamadan Erkan dayım atılıyor lafa,
"Benim yakın bir arkadaşım halledebilir bu işi isterseniz, yarın sabahtan gelir ondan sonra yola çıkarız."
Oldu o zamaan. Hallederiz bu işi diyor benim imam nikahım için adam. Kıyalım çıksın aradan diyor. Anneannem beni sana emanet ederken bunu mu hayal ediyordu acaba dayıcığım? He dayım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...