Bölüm 1/ Gülce

5.3K 251 21
                                    

Seda'yla tası tarağı toplayıp, ki dört bavulla geldik toplanmadık tas ve tarak kalmadığı konusunda müsterih olabilirsiniz, New York'a geleli üç hafta kadar oluyor. Bu üç haftada bilmeyip de kaybettiğiniz hiçbir şey olmadı aslında. Savanna gelene kadar geçirdiğimiz bir haftada deli bir temizlik ve eksikleri alma mücadelesine girdik. En son çamaşır suyunun aslında içile de bileceğini konuşurken kendimizi bulunca içimizdeki ev hanımlarını sessize aldık.

Sava'nın gelişiyle bir hafta boyunca direndiğimiz sosyal hayata bodoslama dalmak zorunda kaldık. Sava ile Seda internet üzerinden tanışmışlar. O dönem ben gelip gelmemek konusunda çok kararsız olduğum için Seda bir yedek ev arkadaşı bulmanın iyi olacağını düşünmüş, canım arkadaşım yine kızılamayacak kadar haklı. Sonra ben karar verememe işini abartınca ve ikisi de kaynaşıverince bu iki kişilik dev maceramızı iki artı bir yapmak da bir sakınca görmedik. Yani kızı da yaktık ballarım, böceklerim. Belki biz de yandık.

Sava aşırı güzel ve asla yerinde duramayan bir İspanyol arkadaşımız. Bir an bile duramamaktan bahsediyorum, yemin ederim. Ama o kadar cana yakın ki çalıp da açamayacağı bir kapı yok ve bu sadece bir varsayım değil. Yaptı bunu, nasıl yaptı, niye yaptı, normali bu mudur bilemeden bir baktık ki tüm komşularla tanışı verivermiş, Dört Türk daha varmış üstüne üstlük apartmanımızda, bu da bizim ayıbımız oldu tabi.

Ondan akşamları tanışma hikayelerini dinlemek iyiydi hoştu ama bu da yetmedi bizim zıplayan kıza. Yerli, yersiz, sormadan, etmeden bu insanları eve çağırmaya başladı. Kovamadığımız misafiri sevdik biz de ne yapalım? Artık apartmana kırk yıllık mahalleli gibi giriyoruz anlayacağınız. Üç haftada hızlandırılmış aile olduk. Güzel de olmuştuk, hepsi bir ağızdan bana zorla doğum günü kutlatmak isteyene ve itiraz kabul etmeyene kadar.

Sabah tepemde 'Rosetaaaaa! Wake up!' diye bağıran bir Sava ve Seda, bulunca pes ettim. Hadi bu kız İspanyol da Roseta'ya oradan bahane buluyor, yok efendim dili dönmüyormuş da bilmem ne. Dünya üstünde o dilli düdüğün dilinin dönmeyeceği bir kelime yok, yemesin bizi hiç. Seda'ya ne oluyor? Sen benim on iki senelik arkadaşımsın be kadın?

Aslında Roseta'ya alıştım, bir sorunum da yok yeni ismimle ama. Ama işte Yusuf olmadan doğum günü kutlamak boğazımı düğüm düğüm ediyor hala. Kendisi arkadaşlarla kutladığım doğum günlerimin süper yakışıklı, aşırı anlayışlı ve ayy keşke bizim de böyle abimiz olsa abisiydi. En iyi hediyelerimin sahibi. Yokluğu.. Ama bu düğüm üç senedir boğazımı tıkamakla meşgul, yabancısı değiliz. Bu yüzden kızlara direnmeyi bırakıyorum. Kutlayalım bakalım yeni günü, doğum günümü.

*

Önce güzel bir kahvaltı yapıyoruz kızlarla. Sonrasında hediyelerini takdim ediyorlar, başta şaşırsam da çok şık bir elbise ve ayakkabı görünce anlıyorum niyetlerini. Sırf barları, kulüpleri sevmiyorsun diye sürekli kotla gelemezsin demenin kibar yolu da bu demek ki. Bir süre birbirimize sarılıp kalıyoruz, sonra mutfağı topluyoruz. Duşta ilk sırayı Sava kapıyor. Biz de annemden gelen görüntülü aramayı yanıtlıyoruz Seda'yla. Semuş'um bir miktar sitem ve bolca sevgi yolluyor bize telefon ekranından. Burnunuzun direği sızlarken gülüyor gibi yapmak da alıp başını gitmelerin en zor tarafı. En sonunda hazırlanmamız gerektiğini söyleyip kapatıyoruz. Seda ve ben de sırayla duşa giriyoruz. İnanması güç ama ben duştan çıkıp, saçlarımı sosyal hayata hazırlayana kadar saat sekizi buluyor. Gelin başı falan da yapmamıştım üstelik, biraz kuruttum, bir iki fıs deniz tuzu sıktım o kadar yani. Zaman da şovların peşine düşmüş, gördünüz mü Newyorkerlar?

Kızlardan azar işitmeden hızlıca odama geçip, elbiseyi üstüme geçiriyorum. Elbise bebe mavisi, mini ve üçgen sırt dekolteli bir elbise. Elbiseyi öyle beğeniyorum ki istemedikleri kadar giyeceğim sanırım. Altına da lila rengi topuklular almışlar. Onları da sevdiğimi inkar edemiyorum. Işıltılı bir farla göz pınarlarımı boyuyorum, biraz rimel ve allık da kullanıyorum. Eh madem doğmuşuz ve bunun kutlanması gerektiğine inandırılıyoruz bordo rujumu da dudaklarıma yediriyorum. Kutlamak istemeyen şu halime de bakın, istesem neler yapacaktım Allah bilir.

Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin