Bölüm 20/ Gülce

1.2K 144 24
                                    

Bir süre yüzüme bakıyor Mete. Bomboş bakışmamız koca bir yumru doğuruyor boğazımda, zorlukla yutkunuyorum. İdrak edemiyorum olayları,

'Seda gelecekti? Sen nasıl geldin ki?'

Omuz silkiyor Mete, 'Ben rica ettim Seda'dan,.. seni çağırmasını.' Bariz olanı dile getiriyor sabırla. Kafamı sallıyorum sadece. Bomboş bakınca birbirimize, kapıyı kapatmak aklıma geliyor.

'Hoş geldin.' diyorum ayakkabılarımı çıkarıp montumu asarken.

'Hoş buldum gül güzeli.' Düğüm, sen hoş gelmedin. Hiç hoş gelmedin, konuşmam gerekiyor. Ağlayamayız söz verdik ya. N'olur?

'Hadi içeri geçelim, kapıda kaldık.' Beraber salona geçiyoruz mete üçlü koltuğa oturuyor, ben yanına geçmeyi reddedip tekli koltuğun ucuna bırakıyorum bedenimi. Parmaklarıma bakıyorum önce, işaret parmağımdaki yüzüğü çıkarıp takıyorum bir süre. Sonra Mete'nin yüzüğünü okşuyorum usul usul, evet çıkarmadım. Kendime bir miktar daha zaman tanıyorum bu konuda. Henüz değil. Sağ elim bitince sol elime geçiyoruz, onda yüzük falan da olmadığı için daha kısa sürüyor. Keşke on parmağımın onuna da yüzük takmış olsaydım. Öylece bitti işte. Ay bir şey ikram etmedim çocuğa!

Aniden ayağa fırlayınca Mete'nin üzerime sabitlediği bakışları şaşakalıyor. Açıklıyorum hemen, 'Bir şey içer misin ya da açsan yemek hazırlayabilirim?' Dolapta yoğurt ve elma dışında bir şey yok ama, annemin difrizi doludur kesin. Dolabı böyle görse.. Neyse, ısıtmak vakit alır ama inşallah çok aç değildir.

'Aç değilim, bir şey de içmeyeceğim. Gel otur gül güzeli, önce konuşalım.' diyerek yanını işaret ediyor eliyle. Önce eline, o da yüzüğünü çıkarmamış kalbim olduk olmadık ısınıyor bu haberle, nihayet yüzüne bakıyorum Mete'nin. Öyle bakarken kaçmam gerekenlerden kaçamıyorum, o öyle bakarken kendime verdiğim sözler artık anlamlı gelmiyor. Mete beni çağırırken gitmemezlik yapamıyorum. Çok yakınına karışmadan yanına oturuyorum, 'Konuşalım.'

Binbirinci kez işaret parmağımdaki yüzüğü döndürürken konuşmaya başlıyor Mete, 'İyi olmadığını biliyordum artık görüyorum da Gülce, iyi değilsin. Ben de hiç iyi değilim. Niye böyle yaptın gül güzeli? Beni neden dışarıda bıraktın?'

Hıçkırığımı yutmaya çalışıyorum olmuyor. Bilmem kaçıncı kez Mete'nin yanında ağlıyorum. Bir haftadır olmaması için uğraştığım her şey on dakikada gerçekleşiveriyor. Elimden gelemeyenlerle içimden gelenlere bir arada göz yaşı döküyorum. En sevdiğim defans oyuncumu en kritik anda oyun dışına aldım, yenilen golleri aynı yedek kulübesinde yine yan yana izliyoruz..

Mete ne ara kalkıp mutfaktan su alıp geliyor, elime bardağı tutuşturana kadar fark etmiyorum bile. İki lafı bir araya zor topluyorum, 'Te-te-teşekkürler.' Birkaç büyük yudum alıyorum elimdeki bardaktan önce,

'Me-mete. Ben-- ben aslın-da-' Of.

'Şşş. Önce nefes al güzelim. Sakinleş.' Her yer sorun Mete. Her yer sorun Mete.

Biraz daha nefes alıyorum. Bir cesaret giriyorum lafa, 'Ben-ben-' Yok. Konuşamıyorum. Bir yudum daha alıyorum titreyen sudan, titreyen ellerimle. Bir derin nefes, 'B-ben-...Ol-olmu-yo-' Yapamıyorum, bir cümle bile kuramıyorum ki Mete. Nasıl seni de kendimi de ikna edeyim? İnanmadığım yalanları söyleyemiyorum bile.

'Sen sadece dinle olur mu?' diyen Mete'ye sadece başımı sallıyorum.

'Güzel.. Belki biraz daha yakından dinlemek istersin?' derken beni daha yakına çağırıyor, başımı iki yana sallıyorum bu kez.

Hafifçe gülüyor Mete o gülünce ben de hıçkırıklarım arasından saçma bir tonla saçma bir ses çıkarıyorum, 'Öyle olsun bakalım.'

'Gülce, gül güzeli.. Çok özledim, yetmedi mi?' Söylemesene öyle şeyler Mete Dilmen. Sakinlemek yerine daha çok artıyor gözyaşlarım. Buyrun bakalım.

Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin