'Hadi bize gidelim, Mustafa da eve geçmiştir pes atarız? ' diyor Mehmet, Büşra ve Seda masadan kalktıktan sonra.
'Bir derse daha gireceğiz biz gençler bir saate geliriz ama, siz önden gidin.' diye kabul ediyor Melih, Orhan'ın yerine de.
'Sonra yaparız o zaman abicim, eve geçeyim ben de.' Kaçmanın yollarını arıyorum.
'Yok öyle, hadi düş önüme.' Bulamıyorum. Sırf muhabbeti uzatıp ortamı ılıklaştırmamak adına kabul ediyorum. Hem belki Allah yüzüme bakar da Gülce'yi yakalarım. Bizimkilerle vedalaşıp durağa yürüyoruz.
'Koordinat ver kaptan?' Ne saçmalıyor anlamak için Mehmet'in suratına bakıyorum. Benim konuşmayacağımı anlayınca açıklamaya teşrif ediyor,
'Batırdığın gemiyi diyorum lan, anlat hadi.' İmayla bakması bardaktaki o son damla oluyor. Batırmadım lan, yani yeni batırmadım. Gemi eski bir gemi, hay denizini s..
'Yapmadım bir şey, eski bir mevzu.'
'Neye sinirlendi o zaman bu kız?' diyerek eşelemeye devam ediyor Mehmet.
'Böyle yapacaksan ben eve geçiyorum?'
'Amma nazlı çıktın sen de, sormuyoruz tamam.' diyerek ellerini havaya kaldırarak pes ediyor. Sonrası pek ilgimi çeken konular kategorisinde değil, dinliyormuş gibi yapıp kafa sallıyorum. Sokağın başındaki marketten bir şeyler almaya gidiyor Mehmet, ben gidip tütün ihtiyacımı karşılıyorum. Apartmana gelmeden bir dal eksiltiyorum paketten. Bir an Gülce'nin kapısını çalmayı düşünsem de vazgeçiyorum. İkidir elimden kaçıyor.
Mehmet açıyor kapıyı,
'Seninki burada.' diye fısıldıyor. Ne alakası var ki şimdi?
'Gülce mi?' İstemsizce dökülüyor dudaklarımdan cevabını bildiğim soru.
'Evet lan, Mustafa merdivenlerde yakalamış.' Görülmeyecek şekilde merdivenlerde oturan Gülce'ye yaklaşıyorum. Yine bir şeyler mırıldanıyor gül güzeli. Üçüncü de yakalanıyormuş harbiden diye düşünerek yanına gitmeye yeltenirken tutuyor Mehmet kolumdan. Ne görüyorsa,
'Sakin ol Şampiyon.' diyor önce kolumu bırakıp, sonra ekliyor 'Önden ben bir gideyim abicim sen uslu uslu bekle, sakinleş.' Cevabımı almadan basıp gidiyor Gülce'nin yanına. Mustafa çıkıyor mutfaktan. Bana saçma sapan kaş göz işaretleri yapıp geçiyor yanımdan. Başta kendime yakıştıramasam da sonra seslerini anlayabileceğim kadar yakınlaşıyorum. Biraz brif almak iyi olabilir diyerek örtüyorum yaptığım ayıbı. Boş yapma bebe, hay ağzını öpeyim senin! Bırak öpmeyi sayesinde fersah fersah uzak olduğumuz kıza bakıyorum, çok minik geliyor gözüme. Baktıkça sakinleşiyorum. Ah be Gülce, ne geçiyor o güzel kafanın içinden?
Mehmet'in sorusuyla tekrar geriliyorum. Gülce kafasını başka yöne çevirip susuyor uzun bir süre. Tam cevap vermeyecek diye düşünürken konuşmaya başlıyor. Sert ve sinirli bir sesle girdiği konudan kırılmış ve üzgün olarak çıkıyor gül güzeli. Böyle her şey olup bitmiş de o kaybetmiş gibi konuşması sahip olduğum tüm siniri geri kazanıp kendime çevirmeme sebep oluyor. Düşündüğü gibi değil. Bir sayı olmamasının sebebi de çok olması değil, önemli olmamasıydı. Bunlara takılacak ne vardı şimdi gül güzeli? Simin..
Aniden ayağa fırlayıp gitmesi üzerine bir an düşünmüyorum. Konuşacağız. Konuşmak zorundayız, kendine de bana da yazık ediyorsun güzelim.
'Gülce!' Önce sesime yanıt vermeyecek sanıyorum sonra duruyor. Yanına iniyorum hızla. 'Mete.' Renginin hakkını veriyor gözleri. Camdan iki küre akıtmayı kendine yediremediği yaşlarla parlıyor. Kırar mıyım acaba diye düşünsem de şansımı deniyorum,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...