"Ben girer doğurur gelirim ya, kimseye gerek yok." diyerek konu hakkındaki son yorumumu belirtiyorum. Semuş da beni tek doğurmuş, hiç de pişman değildi.
"Ben girmek istiyorum." Allah'ım. Öldürecek bu adam beni. Seda'nın gözünün içine bakıyorum sen anlat. Yıllardır gerekli gereksiz her konuda olduğu gibi, hiç ihtiyaç duymadığımız bir anda olmayan kocalarımızdan doğmamış bebeklerimizin doğumunu planlamıştık. Tabiki. Belden aşağımı kan revan, belden yukarımı çığlık ve gözyaşı götürürken orada bulunmaması gerektiğini anlat lütfen loçkasi.
"Ben girerim Mete, zaten Gülce ile küçüklükten beri hep öyle derdik. O da kısmet olursa benimkine girecek." dedikten sonra Orhan'ı hatırlayıp kızarıyor bizimki. Orhan'da havalar hoş beşlik simit gibi sırıtıyor.
"He vallahi. Bırak girsinler kızlar kaptan, napacaksın sen içeride?" diyerek bir yorum bırakıyor ortaya Melih de.
Herkesi bırakıp gözlerini bana dikiyor çok sevgili kocam, "Siz ikiniz içerideyken dışarıda kalmayacağım." diyerek o da son sözünü söylüyor. Bana itiraz ederken bile beni seviyor olduğunu haykıran Mete'ye kayıtsız kalamayıp ağlamaya başlıyorum. Seda alışılageldiği üzere kalkıp peçete getirmek için mutfağa yönleniyor.
"Yine mi yaa?" diyen Melih'e hem ben hem Mete ters ters bakınca ağzına gizli bir fermuar çekiyor.
"Gel biz bir sigara içelim abicim?" diyerek Melih'i de alıp balkonumuza geçiyor Orhan.
Mete kalkıp yanıma oturuyor. Bir süre benim iç çekişlerimi dinliyoruz, ben bitirip de ağzımı açamadan beyaz bayrağı sallıyor Mete Dilmen. Ama senin kaybedip de benim kazanabileceğim bir savaş yok. Bu yüzden o beyaz bayrağı alıp sarılıyorum. Biraz da öyle ağlıyorum.
"Tamam, bak gerçekten alınmıyorum da. Sonra lafını yapmayacağım, ağlama yeter ki. Seda'yı istiyorsan o gelebilir." diyerek bozuk sesine inat beni kollarına alıyor. Konuşamayınca çareyi Mete Dilmen'in en ulaşılabilir yeri olan boynunu öpmekte buluyorum.
Başımı omzuna yaslamaya
Hayata yeniden başlamaya
Bağında, bahçende, pınarlarında
İçimi yıkamaya geliyorum
Kokusuyla biraz sakinleşince doğru cümleleri bulup da çıkarmaya çalışıyorum, "Yanlış anladın, ben üzülürsün sıkılırsın diye gelme istiyordum. Ama madem istiyorsun, benim bu hayatta en çok istediğim insan sensin zaten. Buna en çok hakkı olan insan sensin. Ben hayır desem de sen evet diyebilirsin... Seni çok seviyorum." Kasılan vücudundan şaşırdığını anlayabiliyorum. Sonra beni kendinden uzaklaştırıyor.
"Ben de seni çok seviyorum. Sizi." diyerek önce karnımı seviyor sonra iki gözümden öpüyor.
Caddelerinde kızlarla oğlanlar
Oynaşıyordur şimdi, ah hem de nasıl
*
Bir yerde hem böyle deli gibi bulunmak istediğim hem de arkama bile bakmadan kaçmak istediğim hiç olmamıştı. Hay ben böyle işin...Saatler, gözyaşları, Gülce'nin ben varım diye kendini tuttuğunu belli eden çığlıkları ve bana ait olması beklenen ama onun söylediği telkin sözcükleri birbirine giriyor.
Tam da bir daha Gülce'yi bu hale sokan hiçbir şey istemediğime yemin edecekken duyuluyor o ince ama güçlü ses. Oğuz Kaan'ın bu oyunda artık ben de varım dediği ses. Yeni bir insanın dünyaya geldiğini duyuran ses, shh ho! İçim anlatamadığım bir gururla doluyor, gözyaşlarımı daha fazla tutamıyorum. Allah'ım, çok şükür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...