"Hadi gül güzeli, yağmur da başladı bak." Koridor hala boş, kolumdaki saate bakıyorum 21:20. Arka cebimdeki telefon titriyor tam da elime almak üzereyken, Melih.
"Efendim?"
"Lan hadisenize abicim, Orhan geldi sizi bekliyor çocuk pastasını üflemek için."
"Tamam tamam, 10 dakikaya oradayız." Telefonu kapatıp, uygulamaya giriyorum. Taksi de gelmiş. E hadi ama?!
"Gülce hadi yavrum."
"Geldim geldim.." diyerek koridorun sonunda beliriyor sevgili eşim. Çok bir şey yapmamış aslında, ama Gülce zaten her zaman güzelken.. Bir de böyle. Yani. Belin meydanda gül güzeli, el kadar siyah bir parça o!? Kim satıyor bunları? Ne saçma sapan mallar bunlar? diyemiyorum,
"Üşüyeceksin böyle güzelim."
"Yok yok üşümem." derken üstüne geçirdiği montu işaret ediyor. Sanki içeride çıkarmayacakmış gibi.
Vaktimiz yok, ama kendime de hakim olamıyorum. "Hani sen sevmiyordun böyle yerleri?" Ne bu güzellik?
Ben senin derdini biliyorum bakışı atıyor bana Gülce Dilmen, "Sevmiyorum dedim canım, nasıl gidileceğini bilmiyorum demedim ki. Hem abartı bir şey yapmadım ki Mete, bir pantolon bir bluz."
Hiç öyle tatlı tatlı omuz silkip gözlerini açma, o bluz iki boyutlu be yavrum. "Üstün ince yine de."
"Mete. İnsan yalandan da olsa bir çok güzel olmuşsun duymak istiyor önce eşinden, biliyor musun? Sen böyle yapmazdın hiç."
Sen de böyle yapmazdın hiç. Tam ağzımı açacakken telefonum çalıyor, taksici. Açıp hemen geleceğimizi söylüyorum. Neyse vardır bir hayır, durduk yere de kızı üzmek istemiyorum. Zor, küfürsüzlük çok zor.
"Hadi çıkalım gül güzeli, bakma sen bana. Çok güzel olmuşsun tabi, aksi mümkün mü?" derken gülümsemeye çalışıyorum. Çok güzel, doğruya doğru. Gülce bir on saniye kadar yüzüme bakıyor, sonra montunu hızla çıkarıp elime tutuşturuyor.
"Nereye?" diyorum hızla içeriye giderken. "Bir dakika." dışında bir açıklama yapmıyor.
Hay ben senin doğumuna be Orhan..
Bluzun üstüne dökümlü bir gömlek atmış gül güzeli. Sırıtmamı bastıramıyorum. O da gülse de elimden montunu çekiştirirken söyleniyor,
"Aman kim kiyifte, Mete Bey kiyiftee. Hadi bak feminist tarafım canımıza okuyacak şimdi?" diyerek gitmek istese de izin vermiyorum. Kendime çektiğim karımı öpüyorum, çünkü niye öpmeyeyim?
Ayrıldığımızda ikimiz de gülümsüyoruz, şakağından öperken bu kez içimden gelerek mırıldanıyorum,
"Çok güzel olmuşsun."
İltifata yanıt olarak karnıma bir çimdik alıyorum önce peşine de bir hakaret, "Çok adisin."
Bu kez kahkaha atıyorum. "Hadi kutlayalım şu herifin doğumunu." derken ikimizi de çıkarıyorum daireden. Hızla taksiye geçiyoruz.
*
Melih doğum gününden maksimum faydayı sağlayabilmek için pasta işlerinin hemen ardından kendini bizim kızlarla beraber piste atıyor. Gülce ve Seda tam karşımda, her gün konuşmuyorlarmış, birbirlerine hasretlermiş gibi sonsuz bir kıkırdamanın içindeler. Ne yapsam güzel olmasını engelleyemiyorum, ağzını açtığı an yine güzelleşiyor. Güldüğü an.
"Tamam lan, anladık aşıksın." diyerek dürtüyor beni Orhan. Gözlerimi Gülce'den çekip, Orhan'a çeviriyorum. Görüntü kalitesinde ciddi bir düşüş, 180p.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romance"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...