'Gülce, uyan güzelim.' Öfff..
'Gülce uyanman lazım.'
'Bırakın da uyuyalım.' Nerede bu yastık?
'Gülce,üç saate havaalanında olmamız gerekiyor.' Hı? Neden? Aman be..
'Başka yalan bul Seda ya. Hadi anlat ne anlatacaksan uyumuyorum tamam, kulağım sende.'
'Vallahi yalan söylemiyorum Gülce, kalk n'olur?' Cümleleri değilse de kırgın sesi ilgimi çekiyor. Ağlıyor mu bu? Zar zor aralıyorum gözlerimi, yatağımın hemen başında? Ben oturur pozisyon alınca o da yanıma oturuyor. Ağlamış. Ne oldu?
'Ne oldu kızım?' Kötü bir şey olmuş. Ne kadar kötü?
'Seda! Korkutma beni canım, söyle hadi.' Ağlamaya başlıyor, konuyu hiç bilmesem de boğazım düğümleniyor. Ne?
'Bunu söylemenin kolay yolu yok, dolaylı yolu yok. Semiha teyze.. bize söylememişler. Geçtiğimiz hafta bir kriz geçirmiş. Kalp krizi. Yoğun bakımda kalmış bir gece. Dün tekrarlamış.' Nefes alamıyorum. Duramıyorum. Annem. Annem değildir.
'Öyle olmamıştır... Seda öyle değildir o. Berbat bir şaka mı bu? Kabus mu?' Beynim sökülüyor, bacaklarım tutmuyor. Kusacağım galiba. 'Ögh!'
Kolumdan yanına oturtuyor Seda, 'Bir otur Allah aşkına.' Gözümün yaşından yüzünü göremesem de oturuyorum.
'Nasılmış? Durumu nasılmış Seda? Kim aradı seni?'
'Annem aradı... Bileti de Erkan amca almış ikimize de, sen hemen hazırlan hadi. Git.. git yüzünü falan yıka. Ben de ufak bir çanta yapayım.'
Görmeyen gözlerle bir şeyler yapıyorum. Hazırım? galiba. Yan odada Seda'nın sesini duysam da kelimeleri seçemiyorum. Hıçkırmamak için dudaklarımı bastırıyorum birbirine.
'Hadi.' diyor Seda, sırtımdan destekliyor. Dış kapıda Büşra ve Tutku'yla burun buruna geliyoruz. Büşra kolumdan çekip sımsıkı sarılıyor bana. Ağlamamı bastıramıyorum, o da ağlıyor. Tam Tutku'nun kollarındayken Mehmet ve Mustafa da beliriyor kapımızın önünde. Mehmet'le de sarılıyoruz. Mustafa üzgün gözlerle bakıyor suratıma zorla gülümsüyorum.
'Başın sağ olsun Gülce.' Baş?
'Efendim?' Seda? Seda bana bakmıyor, Mustafa'ya geri dönüyorum.
'Başım mı sağ olsun?' Bu kez üzgünce bana bakmıyor, Seda'ya bakıyor. Dağları devirmiş gibi, dağları üstüme devirmiş sanırım. Bükülen belimi doğrultamıyorum. Bir kol kavrıyor belimden.
'Gülce?' Mete?
'Mete?' demek istiyorum, çıkıyor mu sesim?
'Gel, gel buraya... Şşşttt..' diyerek kollarına alıyor beni. Bir kesilse hıçkırığım. Soracağım. Birkaç nefes almaya çabalıyorum. Olmuyor. Kafamı kaldırıyorum yüzüne, bana bakıyor zaten. Konuşabilsem.
'Me- Mete?'
'Söyle güzelim, söyle yavrum.' derken yüzümdeki yaşları ve saçları çekiyor. Yine de göremiyorum.
'Mete.. Mete annem mi öldü?' Hayır de Mete, ölmedi de. Mustafa'yı öldüresiye dövebilirsin sesimi çıkarmayacağım. Önce sırtımı sıvazlıyor Mete. Sonra sadece başını sallıyor. Büyük bir ses duyuluyor, imparatorlukta. Koca bir ses tüm sessizliği bıçak gibi bölüyor. O yıkık dökük saraydan kalanlar da dökülmeye başlıyor. Tuğlalar yağıyor üstüme, ben hala nefes alıyorum. Keşke o tuğlalar beni hedef alsa..
'Ne zaman? Nasıl? Dün sabah konuştuk? Sabah konuştuk her zamanki gibiydi. Sağlıklıydı, gülüyordu.'
'Dün gece olmuş. En erken uçak bileti bu sabahaydı, biraz uyumanı ben istedim. Her şey için bizi bekleyecekler.' Her şey.. Her şey tekrar mı yaşanacak? Allah'ım! Annemi niye bırakmadın? Neden benim annem? Neden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)
Romantizm"Doğum günün kutlu olsun, gül güzeli." Gördü mü? Panikle arkamı dönüyorum, uzaklaşan sırtını buluyorum. Gördü mü yoksa tamamen tesadüf mü, bilemiyorum. Sormak istiyorum, soramıyorum. Öyle, beni bilir gibi seslenme diyemiyorum. En azından kuru bir te...