We are all together The rest is not important

87 15 14
                                    


Müebbet. Müebbet aslında insanın ömrünün sonuna kadar hapiste kalması demek değil. Bunun kanunda çok farklı aşamaları var.  Çok derin ve zor konulardı.  Karşımda sevinen diğer insanların aksine ben bunu biliyordum. Yine de müebbet alan bir insanın uzun süre hapiste kalacağına da biliyordum. Bağıra çağıra arka çıkıştan çıkarılan Bay Park gibi.

Herkes salonu terk ederken Minzy ve babası, Hyorin ve Bae, Dara ve Seungri, Daesung ve Seunghyun sıkıca birbirine sarıldı. Siyah cüppemle sadece büyük salonun ortasında duruyordum. Daesung sonunda bitti diyerek ağlamaya başladığında gözlerim doldu. Herkes bunları yaparken gözlerim Bom'u aradı. Bom mahkeme biter bitmez ayağa kalkmış, dışarıda, özgür olan ve yüzümde kocaman bir gülümseme olan kardeşine bakıyordu. Koştu. Koşarken dışarı çıkmak isteyen bir kaç insanı iterek önünden uzaklaştırdı ve kardeşine sıkıca sarıldı. Yüzüne onlarca öpücük bırakırken ağlıyordu. Tıpkı Go Eun gibi. Derin derin nefes alıyordu, sanki kokusunu içine çekmek ister gibi. Bir kardeşim olsun istedim onları böyle görünce. Gözlerimi sildim. Adımlarımı hızlandırıp salondan çıktım.

Jiyong. Jiyong polisler tarafından karar okunmadan hemen önce dışarı çıkarılmıştı çünkü Bay Park çok saldırganlaşmıştı. Jiyong'un konuşmasından sonra ben ona tekrar aşık olsam da hakim şüphelendi. Bana onu sevip sevmediğimi sordu. Sevdiğimi söyledim. Bana onun kaçmasına yardım edip etmediğimi sordu. Etmedim dedim. Kanıtlamamı istedi. Olay olmadan bir gün önce Dara'da olduğumu, olay olduğunda mezuniyetimde olduğumu kanıtlamam yetmişti. Sonra ise bana neden dedi. Neden davayı açtığımı sorduğunu sanıp ona sözüm vardı ve..ve bir gün annem bana masum insanların sırtını yaslayıp dinlenebilecekleri biri lazım demişti. Jiyong için o olmak istedim dedim. O ise hayır dedi. Onu sormuyorum. Neden bir suçlu dedi. Çünkü sevilmeye değer birisi varsa o da Jiyong dedim. Ağır ağır kafa salladı ve sadece sana inanıyorum dedi.

Büyük adliyenin dışına çıktığımda polisler Jiyong'u gazetecilerden uzak durabileceği bir bariyerin arka tarafından arabaya doğru yürütüyorlardı. Hızlandım. Beni gören gazeteciler- ki oldukça büyük bir kalabalıktı- bana döndü. Flaşlar gözümde patladı, sorular ardı arkasına gelmeye başladı. Bariyerin öteki tarafına geçmek için polise kimliğimi göstermeme gerek kalmamıştı. Onun avukatı olduğumu  biliyorlardı. Bariyeri geçtim. 

"Jiyong" dediğimde bana döndü. Gözlerinde merak vardı, umut vardı. Gülümsedim ve daha da hızlandım. Neredeyse koşacaktım. Ellerimi kaldırdığımda oda gülümsedi. Ellerimi boynuna doladım ve ona sıkıca sarıldım. Gazeteciler bunu beklemiyordu. Büyük bir oo sesi ve ardı arkasına patlayan flaşlar bunu gösteriyordu. Ellerindeki kelepçelerden dolayı bana sarılamıyordu. Bunun yerine cüppemin kenarını tuttu.

"Müebbet. Sadece senin davan için müebbet aldı. Vergi kaçakçılığı gibi diğer suçları eklersen asla çıkmayacak içeriden" dediğimde güldü. Ellerimi çektim. Yüzüme bakıyordu. 

"Başardın"

"Başardık" dediğimde beni öpmek istediğini biliyordum ama o tereddüt ediyordu. Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geliyordu ama gazetecilerden çekiniyordu. Linç yiyeceğimi düşünüyor, insanların bana hakaret edeceğini düşünüyordu. Parmaklarımı parmaklarına geçirdim. Umarım bu ona yeşil ışık yakmıştır. Onu öpebilirdim. Bende yapabilirdim ama o yapsın istedim. İlk ben öpmüştüm onu,5 yıl önce. Şimdi ise yeni yaşamımızda ilk o beni öpsün istiyordum.

"Daha iyi günler bizim olacak, sadece bana şey demen lazım aş-"

"Aşkım" dedi ve kelepçeli ellerini kaldırıp yüzümü kavradı. Dudaklarımızı birbirine bastırdı. Öpüşüne karşılık verdim. Beni hiç öpmediği gibi öptü. Özgür biri gibi, mutlu biri gibi. Sanki.. dün ki adamdan farklı biri gibi. Ve ben bunu çok sevdim. Polisler sonunda ikimizi ayırdı. Onu ekip arabasına bindirdiler. Ekip arabası giderken demirlikli parmaklıklar arasından bana baktı. Bende ona. Ekip arabası yeterince uzaklaştığına başka bir gürültü koptu. Yanımdaki diğer ekip arabasına ve adliyeden çıkarılan Park'a baktım. Göz göze gelince gülümsedim. Buna daha da sinirlendi ve benim üzerime geldi. Korkup geri çekilmedim. Ondan korkmuyordum. 

"Seni aptal sürtük. Sende onun gibisin. Aptalsın. Aptal. Sa Na gibisin. Aptal, düşüncesiz. Umarım senin de sonun aynı olur" diye bağırdı. Kaşlarım çatıldı. Sa Na. Kwon Sa Na. Jiyong'un annesinin adıydı. Ben hiç bir şey yapmadan orada dikilirken onu arabaya götürdüler. Bariyerin arkasından çıktığımda gazeteciler etrafıma toplandı. 

"Bayan Lee dava nasıl sonuçlandı ?" en çok duyduğum soruydu. İçim içime sığmıyordu. Mutlulukla gülümsedim.

"Bay Kwon'un masumluğu ispatlandı. Adalet yerini buldu" dediğimde bir anda herkesten ayrı ayrı sorular gelmeye başladı. 

"Arkadaşlar uzun zamandır bu konuyu araştırıyorum. Görgü tanıklarımız vardı ama karşı taraf para karşılığı görgü tanıklarını kendi tarafına çekiyordu. Bir kişi hariç. O bizim, doğru olan tarafın yanında kaldı. Buradan diğer görgü tanıklarına sesleniyorum. Korkmanıza gerek yok. O artık hapiste. Davanın küçük bir kısmı bitti henüz. Devam edecek. Korkularını yenip, gelip gerçekleri anlatsınlar. Anlatsınlar ki insanlar gerçek suçluyu görsünler. Kimse sizi suçlamayacak. Tehdit edildiğinizi biliyorum. Korktuğunuzu da biliyorum ama artık güvendeyiz. Gerçek suçlu parmaklar arkasında"  dedim gözlerim adliye merdivenlerinde duran bizimkilere kaydı. Gururla beni izliyorlardı. Gururla onlara baktım. Bitmiş miydi şimdi ? Yenmiş miydik ? Özgür müydük ? Hiç biriyle ilgilenmiyordum. Birlikteydik. Bu önemliydi.

LOVE WITH A CRIMINALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin