Hoş geldiniz ❤
Akın'a yaklaşıyoruz artık adım adım.
"Bakar mısın? Vaktin varsa seninle bir şey konuşmak istiyorum!" diye seslendim Emre'ye. Yetişmek için hızlı hareket ettiğimden nefes alış verişim biraz sıklaşmıştı.
Arabaya binmek üzere olan Emre önce olduğu yerde durdu birkaç saniye, sonra yavaşça bana döndü. Şöyle bir süzdü beni. Sonra gözü arkamda, kafede kalmış Mert'e kaydı ve ona aşağılayarak baktı. Onun bu bakışı bende de merak oluşturdu ve ben de kafamı arkama çevirip Mert'e baktım. Yüzünde şaşkınlık ve korku vardı.
Bu yaptığımdan hem memnun kalmamış hem memnun kalmış hem de korkmuş gibiydi. Allak bullak olmuştu Mert.
"Vaktim yok." dedi Emre gözlerini gözlerime dikerek.
"Az önce içerde meraya salınmış öküz gibi yayılırken vardı vaktin, şimdi mi yok?" dedim.
Dediğim an pişman oldum. Çünkü diken üstünde duran korumaları bunu bir tehdit olarak algıladı ve önce kaşları çatıldı sonra da elleri bellerindeki silahlarına gitti.
"Ne dedin sen?" dedi Emre. Tehdit etmedi, kahkaha attı. Ben olsam tehdit ederdim. Ben ürkek ürkek elleri bellerindeki silahlara yerleşmiş olan korumalara baktım.
"Silahlık bir durum yok." dedi etrafındaki korumalara, benim tedirgin bakışlarımı yok etmek istercesine. Korumalar ellerini bellerinden çekti ve rahat bir pozisyon aldı ama ben hâla pek rahat değildim, dediğim şeyin pişmanıydım.
"Hadi söyle. Ne gibi yayılıyordum içerde?" dedi yine Emre gülerek.
"Yani vaktin var gibi." dedim. Kıvırma spor...
"Eğer az önce kurduğun cümleyi tekrar kurarsan söz sana vakit ayırırım." dedi.
Birkaç dakika boş boş bakıştık. Adam ısrarla hakaret duymak istiyor ya! En sonunda cesaretimi toplayıp söyledim. "Meraya salınmış öküz gibi."
Emre öyle bir kahkaha attı ki sokakta yankılandı. Hakaretten mi hoşlanıyordu? Öyleyse harika... Çünkü ağzımın ayarı olduğunu pek söyleyemeyiz.
"Buyrun bakalım Kiraz Hanım." diyerek arabanın kapısına yöneldi ve kapıyı açıp beni davet etti.
"Dışarda konuşamaz mıyız?" dedim arabaya binme fikrinden rahatsız olarak.
"Cidden o kadar vaktim yok. En kötü evine bırakırız, gel." diye ısrarcı oldu.
Binmek istemedim arabaya, öylece durdum. Emre ise kapıyı açıp bekledi bir süre ve sabrı taşınca "Bu kadar korkma benden ya..." dedi aşağılayan bir sesle.
"Korkak senin..." diyip içimden cümleyi "Anandır." diyerek tamamladım ama o validesiyle ilgili olan kısmı duymadı. Hızla geçip bindim arabanın içine. Biner binmez pişman oldum ama korkuyorsun diyince de gaza geldim sanırım. Ya beni gaza getirmek için dediyse zaten?
İki koruma ön koltuklara yerleşince Emre de arkaya bindi ve araba hareket etti.
Bir cam kenarında ben diğer cam kenarında ise Emre vardı. Giydiği jilet gibi ütülü beyaz gömleğinin kollarını katlamış, yakasını açmış oldukça rahat bir şekilde oturuyordu.
"Nereye gidiyoruz?" dedim ürkekçe. Araba şu an yol alıyordu sonuçta ama nereye?
Eliyle saçını düzeltti ve "Sen seçeceksin nereye gideceğimizi ama önce benimle ne konuşmak istediğin konuyu söyle bakalım."
"Mert ve sen, ne istiyorsunuz benden?"
Güldü "Senden ne isteyebiliriz Allah aşkına?" dedi yine alay ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHBİR (Tamamlandı)
Action+18 içeren bölümler vardır. Bölüm adı yanında belirtilmiştir. -Bir gün ölürsem, günlüğümü okumadan gömmeyin beni. ~~~ "Eyvah!" diye bağırdı taksici, adamın aracının halini görünce. "Çek sağa! Yardım edelim!" dedim telaşla. "Abla görmüyor musun? A...