Emniyetin az gerisindeki taksi durağından, sırada olan ilk taksiye binip arka koltuğa yerleştim.
"Sahil yolunu takip edip Üsküdar sapağından gireceğiz." diyip taksiciye yolu tarif ettim. Yerimde dikleşip öndeki asıl araçla aramızdaki mesafeye baktım. Güzel, takip edilebilir ve gözden kaçmayacak kadar idealdi mesafe.
Sesim rüzgara karışsın ve taksici rahat duyamazsın diye, önce radyoyu açmasını rica ettim, sonra da camı açıp Emre'yi aradım.
"Alo." diye cevapladı.
"Yoldayız, on beş yirmi dakikaya orda oluruz." dedim bir yandan ürkekçe önceki aracı da gözden kaybetmemeye çalışarak.
"Tamam, yirminci kilometrede hazır bekliyoruz." dedi.
"Dediğimi unutma sakın. Siz ikiniz kapışacaksınız, adam sadece arabayı sağa çekmek zorunda kalacak. Adama zarar vermek yok."
"Of Kiraz! Kaç defa anlatacaksın? Mal mıyım? Anladım."
"Malsın." diyip kapattım yüzüne. Taksiciye dikiz aynasından baktım, gözü bana kaymadı. Şüphelenecek bir şey olmamıştı.
Saat sabaha karşı dörttü, dolayısıyla sahil yolu bile bomboştu. Sadece önde giden siyah sedan ve benim olduğum taksi vardı. Öyle gergindim ki stresten tırnaklarımı yemek üzereydim.
Sonunda Üsküdar sapağından girdik. Birkaç kilometre sonra kadrajıma bizimkilerin arabası girdi, iki siyah jip. Plan basitti, ikisi jip birbirleriyle yarışıyor gibi yapıp otoyolda esas avımın olduğu arabayı sıkıştıracaklar, adam ufak bir kaza yapıp sağa çekecek ve ben de anında yanına gidecektim. Avım, polis memuru Akın Ergin. Başlıyoruz...
Üç şeritli otoyolun solunda Emre'nin, sağında yine bizim adamlardan birinin kullandığı araba, tam ortada esas adamın arabası vardı. Benim olduğum taksi onlardan biraz gerideydi. Emre dörtlüleri iki defa yakıp söndürdü ve işareti verdi. Allah'ım yardım et.
İki jip gaza yüklenip birbirlerini sıkıştırmaya başladılar, esas adamın olduğu arabanın direksiyonu aniden sağa kırıldı. Puşt Emre! Allah'ın belası! Malsın mal! Emre de sağa kırdı. Adamın arabasının üstüne kırdı. Bin defa anlatmamışım gibi adamın üstüne kırdı! Hakimiyeti kaybeden adamın arabası ok gibi bariyerlere saplandı. Jipler basıp gitti arkasına bile bakmadan.
"Eyvah!" diye bağırdı taksici adamın aracının halini görünce.
"Çek sağa! Yardım edelim!" dedim telaşla.
"Abla görmüyor musun? Adama suikast düzenlediler resmen, seni beni harcalar. Duramam." dedi, hızı yavaştı ama durmayacaktı.
"İndir beni!" diye emir verdim. Gözlerini beni ayıplar şekilde devirip "Cık cık." diye ses çıkardı ve sağa çekti. Cebimden bir yüzlük çıkarıp adamın kucağına attım. Ben taksiden iner inmez bastı gitti hayvan herif. Allah'ım adama bir şey olmamış olsun diye yalvardım kendi kendime.
Koşarak bariyerlede duran arabanın yanına gittim. Şoför koltuğuna doğru bakıp "İyi misin?" diye bağırdım. Hava yastığı şişmişti, net göremedim. Benim seslenmemin üzerine acıyla inledi adam.
Şoför kapısı kazadan dolayı sıkışmıştı, bir ayağımı arka kapıya koyup olanca gücümle açmaya çalıştım kapıyı. Birkaç denemeden sonra başarılı oldum. Hava yastığını zar zor aşıp adamın emniyet kemerini çıkarttım. Hava yastığından dolayı, sıkış tıkış burun burunaydık. Ona yakından bakınca neden benim avım olarak seçildiğini daha iyi anladım. "Duyuyor musun beni?" diye yaşayıp yaşamadığını kontrol ettim.
"Git, başına bela olurlar." dedi acı içinde. Al işte çözmüş her şeyi.
"Tutun bana, çıkalım buradan." diyip elimi kolunun altından geçirip sırtına yerleştirdim. Bir milim hareket eder gibi olunca acı içindeki bağırışı gecenin karanlığında çınladı. Dikkatli bakınca gördüm, sol camdan kopan oldukça büyük bir parça omzuyla göğsü arasında bir yere saplanmıştı. Kötü bir yer... "Ayarına sokayım senin!" diye söyledim kendi kendime Emre'ye iltifat ederek. Duymadı beni adam.
Kolumu daha dikkatli davranarak destek olması için sardım ona. "Git." diye inledi tekrar. Duymazdan gelip kalıplı bedenini arabadan çıkardım. Yolun kenarına kadar zar zor taşıyıp bariyerlere sırtını yaslamasını sağladım. Beyaz tişörtü kanlarla kaplıydı. Camı çıkartmamam gerektiğini biliyordum ama ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Bilinci yavaş yavaş kapanmak üzereyken yanına oturup üstümdeki gömleği çıkartıp braletimle kaldım ama gömleği yarasının etrafına, cama bastırmadan, nazikçe tampon yapar gibi sardım. Ölsün istemedim ben! Yaralansın istemedim! Ben ona zarar gelsin istemedim, yemin ederim.
"Araba bulacağım. Dayan!" diyip ayağa fırladım. Araba bulmak için yanlış bir saat dilimindeydik. İleriden gelen araba var mı diye ümitle bakarken gözüm arada ona kayıyordu. Kafasının düştüğünü gördüm.
"Hayır!" diye çığlık atıp yanına koştum. Hayır...
"Bana bak! Konuş benimle!" diyip yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Parmaklarımla dağılmış saçlarını düzelttim. Zorla, yavaşça kalktı göz kapağı.
"Adın ne? Adını söyle bana!" diye telaşla lafa tuttum onu.
"Akın." dedi inler gibi.
Merhaba :) Hoş geldiniz.
Hangi tarihte başladığınızı buraya yazar mısınız?
Bu ilerideki bölümlerden bir kesitti. Kiraz'ın hikayesine en baştan başlayacağız.
Yeni bölümler her çarşamba ve cumartesi 20.00'de sizlerle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHBİR (Tamamlandı)
Acción+18 içeren bölümler vardır. Bölüm adı yanında belirtilmiştir. -Bir gün ölürsem, günlüğümü okumadan gömmeyin beni. ~~~ "Eyvah!" diye bağırdı taksici, adamın aracının halini görünce. "Çek sağa! Yardım edelim!" dedim telaşla. "Abla görmüyor musun? A...