Zaman

4.1K 234 107
                                    

Herkese yeniden merhaba!
Muhbir şu sıra büyük bir hızla büyümeye başlamışken, şu sözü verilen özel bölümü de paylaşmanın zamanı gelmişti.

Hadi o zaman, Akın'ın Ankara'ya gidişiyle başlayalım.

Akın'dan...

Daha yeni, bebeğimizi kaybetmiş müstakbel karımı İstanbul'da bırakmış ve resmen bir aile savaşına gidiyordum.

Annemin her şeyi benden duyması lazımdı. Umarım büyük oğlu, ki kendisine abi demeye utanıyorum, benden önce ulaşmış olmaz.

Evin önünde durup derin bir nefes aldım ve omuzlarımı dikleştirdim.

Başlıyoruz...

Kendimden emin bir şekilde kapıyı tıklattım. İçeriden bir uğultu geliyordu resmen. İçerisi çok kalabalıktı.

Sakin olmalıyım. Düğün evi sayılır burası. Kalabalık olması çok normal.

Kapıyı açan annemin "Akın!" diyen sesi ise hiç sakinleşmeme yardımcı olmadı. Çünkü sesi bile çok kızgındı ki yüzünü tarif bile edemiyorum.

"Anne..." dedim biraz çekinerek. Ağzını bile açmadan biraz yana kaydı ve sessizce eve girmemi emretti.

Ayakkabılarımı çıkartıp eve girdim. Tüm sülale burada heralde. Ben bu kadar çok akrabam olduğunu şu an görüyorum.

Ve en baş akrabam... Annemin büyük oğlu, o da tabii ki burada.

Yükselen uğultuların, ayıplayan 'cık'lamaların sebebi de kendisiydi. Sürekli sesler yükseliyordu "Sen nasıl babanın katilleriyle çalışan o kadınla evlenirsin?.."

***

Yaklaşık tam beş saattir, yemeden içmeden beni linçliyorlar.

Her şeyi anlattım, hatta belgelerine kadar sundum ama annemin büyük oğlu ben gelmeden nasıl işlemişse bunları, kimse Nuh diyor da peygamber demiyor.

Onların açısından da bakabiliyorum aslında. Yıllar önce babamı şehit eden, onunla birlikte sivillerin de kanına giren o kansızlardan biri sanıyorlardı Kiraz'ı...

***

Kaç saat geçti saymayı bıraktım. Kaç gün oldu bilmiyorum. Yemeği suyu aklıma bile getiremiyordum. Kaç defa lanet edip kapıyı çarpıp çıktım da sonra Kiraz'a ulaşıp canını sıkmasınlar diye geri dönüp o kapıyı açtım onu da bilmiyorum.

Resmen bir psikolojik savaşın ortasında ve silahsızdım. Onlarınsa tankları ve topları vardı.

Sadece nihakımıza sayılı saatler kaldığının bilincindeyim.

Artık son sözümü söyleyip, ceketimi alıp çıkmanın vakti gelmişti.

Ev doluyor, gelenler gidenler bitmiyordu ama hep bana beddua eden birileri vardı tabii.

"Yeter artık. Bir gram yol alamıyoruz. Ben Kiraz'la evleneceğim. Siz de nerede duruyorsanız durun artık." diyip hışımla ayağa kalktım ve kapıya doğru geçtim.

"O kapıdan çıktıktan sonra bir ailen olmaz!" diye bağırdı Akgün.

"Lan şu an çok mu var ailem?" diye ben de bağırarak karşılık verdim

Annem de Akgün'e arka çıktı "Akın! Sana hakkımı helal etmem!"

"Canın sağ olsun anne!"

Bugün akrabalardan farklı olarak babamın emniyet amiri, çocukluk arkadaşı da buradaydı. Geldiğinden beri de ağzını açmamıştı.

Elim kapının kulpundayken o ayağa kalkarak yanıma geldi ve elini omzuma koydu.

Babacan bir tavırla, bu sefer beni çıldırtmak istemeden tek konuşan oymuşçasına konuşmaya başladı.

"Biz babanla beraber baktık Uğur Akkan davasına evlat. Aldığımız tehditlerin haddi hesabı yoktu. Yılmadık da, tıpkı senin gibi. Uğur Akkan'ı da yakalamak sana nasip oldu aslanım." diyip samimiyetle gülümsemiz ve omzumu sıkmıştı.

Benim biraz yumuşadığımı görünce de bundan cesaret alıp devam etti.

"Diyelim evlendin o hanım kızımızla. Çok da mutlu oldun oğlum ki ol da, bunu gönülden isterim. Allah nasip etti bir de oğlunuz oldu. Gözünüze yaş, ayağınıza taş değmedi, büyüttünüz. Nasip ya, kaderde bu yazılmış, yarın bir gün senin aslan parçası çıktı geldi bir kızla."

Dedikleri resmen beni etkisi altına alıyordu. Yüzümde saçma bir tebessüm bile belirmişti.

"Yazılmış ya işte... Kız da o Uğur puştunun oğlu... Neydi adı? Heh! Emre denen şerefsizin evinde yetişmiş. Masum kız, temiz, bulaşmamış işlere ama onların ekmeğinden yemiş. Sen oğlunun karşısında durur muydun Akın? Babamı şehit eden, benim yuvamı yıkan adamın evinden nasıl gelin getirirsin der miydin?"

Ağzımı bile açamadım. O da son sözlerini söyledi.

"Baban şehit olacağını anladığında, tehditler çoğaldığında hepimizi çekti etrafına ve "Bu örgüt çökertilmeden ahirette buluşmak haram olsun bize. Bunların ekmeğinden yiyen suyundan içen de cehennemde bile gelmesin yanıma." dedi. Sana da son sözüm bu oğlum. İyi düşün. Bir daha o mezara gidemez, babanın yüzüne bakamazsan... Gerisi senin bileceğin iş."

Sıkı sıkıya tuttuğum kapı kulpubu kendi açtı ve bir şey demeden çıktı.

Elimdeki dövmeye kaydı gözüm... Yutkunamadım. Babamın vasiyeti yumru oldu oturdu boğazıma.

Kimse ağzını açmadı. O anın büyüsünü bozmadı. Etkilendiğimin farkındalardı.

Ben de bir şey demeden çıktım gittim evden. Geri dönecek bir ailem olmadığını o kapıdan çıkarken biliyordum.

Son saniyeye kadar düşündüm. O kadar düşündüm ki babamın o sözü söylerken ki sesi ve görüntüsü bile belirmeye başladı aklımda. Kaçacak vaktimin kalmadığı dakikalardaysa o mesajı yollamış ekrana bakarken buldum kendimi.

Peşinden içimi kaplayan pişmanlık hissi de hemen geldi ama yapacağımı yapmıştım...

Ben de kendi hayatımı ellerimle böyle karartmıştım işte... Yenilmiştim bu savaşta ve adıma gazi denirdi ne şehit. Ben öldüm.


Merhaba!

Akın'ın da başından geçenleri ondan dinlemiş olduk.

Bir özel bölümümüz de Akın, Kiraz'ın kapısından çıktıktan sonra olanlarla ilgili gelecek ama zamanını veremiyorum.

Güzel günlerde buluşalım. Sizleri seviyorum.

Kendime not: Muhbir 2021 Eylül itibariyle 20K. Arada bakar kıyaslarım 😂 😂

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 08, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MUHBİR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin