Hoş geldiniz ❤
"Ben sensiz bir gün bile geçiremeyeceğimi anladım. Görevde bile her saniye aklım sendeydi, sanırım artık sensiz yapamam. Benimle evlenir misin Kiraz? Bundan sonra her anımızı birlikte geçirir miyiz?" dediğinde gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.
Şu an benim yerimde kim olsa "Evet!" diye sevinç çığlıkları atar, sevdiği adama sım sıkı sarılırdı ama ben ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum. Onu çok seviyorum, onunla evlenmeyi, bir hayat sürmeyi çok istiyorum ama zaten hayatına yeterince yalan sokmamış gibi evliliğimizi de nasıl bir yalan üstüne kurabilirim?
Şimdi gerçekleri öğrendiğinde belki hayatında hiç olmamışım gibi çıkıp gider ama evlenirsek... Böyle olmaz işte. Kalbim şu an deli gibi kabul etmek için atsa da mantığım onu dizginleyip üstün geliyordu. Bunu Akın'a yapamazsın diyerek bedenime engel oluyordu ki haklıydı da...
"Şoktan mı cevap vermiyorsun?" dedi gülerek. Keşke öyle olsaydı ama reddedecek gücü bulamadığımdan susuyordum sadece.
"Kiraz..." dedi Akın soran bir sesle. Ben yine tepki vermediğimde bu sefer ayağa kalktı.
"Sen..." dedi. Sesi paramparçaydı.
"Ben..." diyip yutkundum. "Yapamam..." diye fısıldadım göz yaşlarıma hakim olmak için dudağımı dişlerken.
"Tamam." diyip dudaklarını birbirine bastırdı. Kızdığını, kırıldığını, içindeki yarayı tek bir kelime bile etmeden, belli etmeden kapattı konuyu.
Elindeki kutuyu kapatıp tekrar cebine koydu ve beni geçip çıkışa yöneldi. Kapıyı çarpmadan önce gözlerinden düşen yaşları gördüm ama bir şey yapamadım. Gözlerinde sadece yaş yoktu çünkü, hayal kırıklığı, sinir, öfke... Sanki o kapıyı değil de kalp kapısını kapattı bana ama ben burada dikilip durmaktan başka hiçbir şey yapamadım.
Kapıyı hırsla çarptı ve çıktı. Olduğum yerde sırtımı duvara yaslayıp yavaş yavaş yere bırakırken buldum kendimi. Onu sevmediğimi, onunla evlenecek kadar değer vermediğimi düşündü. Bilmiyordu yine onun için vazgeçtim, kalbim paramparça olmasına rağmen onun için kendimden feragat ettim.
Sabaha kadar o duvarın dibinde hıçkırarak ağladım. O ne haldeydi bilmiyordum ama bunu düşündükçe kendimi daha yoğun ağlama krizlerinde buldum. O daha fazla üzülmesin diye bir üzüntünün içine mahkum etmiştim ki onu ellerimle...
Sabah kendimi öylece sızmış bulduğumda bilincimin aydınlanması hayli zaman aldı. Sonunda kendimi zar zor odama atıp yatağıma sığındım. Dizilerimi karnıma çekip ne yapacağımı düşünmeye başladım ama hiçbir fikrim yoktu.
Saatlerce gözlerimi bir noktaya dikip öylece yattım. Telefon baş ucumda gelecek bir bildirimdeydi kulağım ama gelmeyeceğini hepimiz biliyorduk değil mi? Hangi yüzle beklediğimi ise ben bilmiyorum şahsen.
Sonunda duş almak için yere çökmüş omuzlarımla zor da olsa derman bulup banyoya attım kendimi. Duştan sonra tekrar odama döndüğümde saat çoktan havanın kararmaya başladığını hatırlattı. Ben sadece yatağımın içine girip ağlayabildim...
Tam üç gün geçti. Üç gündür ne bir ses ne bir haber... Nerede, ne halde asla bilmiyordum. Soramıyordum da çünkü soracak yüzüm yok. Bense yemek içmek bir tarafa, yatağımdan sadece tuvalete gitmek için kalktım. Benden kesinlikle daha bitik haldeydi eminim, bunu düşündükçe kendime daha fazla eziyeti layık görüyordum.
Sonunda dayanamayıp Aslı'yı aramaya karar verdim. Belki ağzından laf alırdım, en azından iyi mi öğrenebilirdim.
"Alo." diyerek açtı Aslı telefonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHBİR (Tamamlandı)
Action+18 içeren bölümler vardır. Bölüm adı yanında belirtilmiştir. -Bir gün ölürsem, günlüğümü okumadan gömmeyin beni. ~~~ "Eyvah!" diye bağırdı taksici, adamın aracının halini görünce. "Çek sağa! Yardım edelim!" dedim telaşla. "Abla görmüyor musun? A...