40. "Olaysız"

648 38 19
                                    

"Bence onlar çoktan bulutların üstüne çıkmıştır."

Emir'e kısa bir an bakıp yeniden Karan'a döndüm. "Bir şey olursa haber verirler. Gezmeye devam edelim mi?"

Üçü birden çevrelerine bakarak düşünmeye başladıklarında iç çekip bekledim. En sonunda Tunç, biraz çekingen bir halde konuştu.

"Beraber gittiklerini ve Batu'nun da sinirli halini düşünürsek, muhtemelen geç gelecekler."

Emir, onu onaylayıp telefondan Diyarbakır hakkındaki makaleleri incelerken mırıldandı. "Gidelim. Zaten gezecek çok yer var."

Onu onayladığımda, Karan gülümseyerek yanağıma minik bir öpücük bıraktı. "Hadi bakalım, rehber hanım. Yolu göster."

Gülüp Surun sokaklarında dolaşmaya başladık. Gerçekten karmaşıktı ve insana sanki labirentteymiş hissiyatı ilaçlıyordu.

Etrafıma bakıp yarım daire çizeceğimiz sokağı gösterdim. Zaten sokakların büyük çoğunluğu eğimliydi. "Şuradan gidelim. Daha sonra surdan çıkar, bakırcılar çarşısına, oradan da Ulu Cami'ye gideriz. Zaten bir sokak aşağısında da Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi var."

Bir süre durup etrafıma baktım. "Aslında, müzeden sonra, Diyarbakır Kalesi'ne gidebiliriz. Yol üstünde de müthiş bir ciğerci var. Tunç sen kırmızı et sevmediğin için özellikle oraya gidelim. Tavuk dürüm de yapıyorlar."

Tunç, zaten burada yaşadığı için dediklerime çok tepki göstermeden başını sallayarak onaylamıştı. Başımı Karan ve Emir'e çevirdiğimde, ağzıları açık bana baktıklarını fark ettim.

"Ne oldu?"

Birkaç saniye bana bakıp ardından başlarını iki yana salladılar. "Hiç." Dedi, Emir ve Karan devam etti. "Sadece bu kadar yoğun bir gün beklemiyorduk."

Güldüm. "Daha bu ne ki?"

Karan'ın koluna girdiğimde, anında çekip belime atarak kendine çekmişti. Göz devirdim.

"Tamam, dönelim buradan."

Bana ayak uydurarak ilerlediklerinde derin bir nefes aldım. Etrafıma bakıp nerede olduğumuzu kestirmeye çalışırken sokağın dönemecini geçip dışarı çıktık. Normalde, girdiğimiz yerden yüz metre kadar uzaktaydık o da çok önemli değildi.

İlerideki çarşıyı gösterdiğimde, Emir hevesle atıldı. "Hadi gidelim. Güzel görünüyor."

Beraber dolaşmaya devam ederken çarşıya da girmiştik. Gerçekten labirent gibiydi. Gerçekten!

Bakırcılar çarşısına kadar her şey şu şekilde ilerliyordu.

Emir, herhangi bir dükkanın önünde duruyor, dükkandaki hemen hemen her eşyanın fiyatını ve nasıl yaptığını soruyor, almayınca da adamlardan hakaret yiyordu. Elbette ki içinden.

Tunç, zaten buraları bildiği ancak çok sık gelemediği için inceliyordu. Gördüğü birkaç bileklik ve kolyedi de almıştı. Annesine ve kız kardeşine hediye edeceğini söylemişti.

Karan ise... Sanırım ilk beş dakika etrafına hayranlıkla baktıktan sonra tek ilgisi ben olduğum için çok incelememişti.

ÜSTEĞMENİN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin