48. "Selim ve ..."

526 41 35
                                    

"Ölmüş gibi hissediyorum."

Nefes nefese yerde otururken soğuma hareketlerini yaptığımız için babamlar bizi rahat bırakıp başka konulardan sohbete başlamışlardı. Birazdan yemek yiyip tekrar çalışacaktık.

"Ben de."

Bana yandan sırıtarak bakıp kollarını geriye yaslayarak bedenini rahatlatmaya çalıştı. Muhtemelen her nefes aldığında kaburgaları ağrıyor, akciğerlerinde sancı hissediyordu. Ben de öyleydim çünkü.

"Kim bu çocuk?"

"Okuldan biri işte."

"Niye bakıyor kısmında kaldım ben."

Göz devirip ayaklarımı toplayarak bağdaş kurdum. O da benim gibi karşımda kurulduğunda dudaklarımı yaladım. "Merak edip de izliyor olmalı. Pek böyle biri değilim, okulda."

Birkaç saniye baksa da üstelemek istememiş olmalı ki başını sallamıştı. "Peki. Yemek yemeye gidelim mi?"

Başımı sallayıp ayağı kalktığımda, esen rüzgar ile hafifçe titremiştim. Selim bana bakıp güldü. O da üşüyordu ama pek belli etmemeye çalışıyordu.

"Deli gibi niye bunları giydin?"

"Rahat hareket edemiyorum, öteki türlü."

Kıkırdayıp banka bıraktığı eşofman üstünü bana uzattı. "Hasta olursan, bana bulaştırma sakın. Daha çok görüşeceğiz çünkü."

Kendi üşüdüğü halde bana vermesini umursamadım çünkü neden olmasın? Bebekliğimizden beri arkadaştık ve birbirimizden çekineceğimiz o zamanları geçeli çok olmuştu.

"Don sen o zaman."

Gülerek ilerlemeye başladığında, ben de eşofman üstünü giymiş peşinden gidiyordum. "Seninki nerede?"

"Babamın odasında kaldı galiba."

"Salak."

"Sensin o."

"Hmm, hırkasını unutan benim zaten."

"Alt tarafı bir hırka. Ne abarttın!"

"Götüm dondu çünkü."

Gülerek hırkaya daha çok sarıldım. "Vermeden önce düşünecektin."

Gülerek başını çevirip binaya adımlamaya devam ettiğinde, havadan sudan konuşmaya başlamıştık. Dün yediğimiz yemekten, gelecek hafta yapılacak sınavlara, annesi yani teyzemlerin yarın akşam bize misafirliğe geleceğine, alacağı sweatin hangi renk olacağına kadar birçok konuda çene çaldık.

"Bence lacivert olur, okulun formalarına da benzer hem."

Başımı sallayıp pilavdan bir kaşık aldım. "Sizde on ikinci sınıflar için serbest kıyafet yok mu?"

Başını sallayarak ayranından bir yudum aldı. "Evet, yine de müdür renk cümbüşü olmasın dedi."

Gülerek ekmeği kopardım. "Mavi mavi geziyorsunuz ortada. Okulunuz şirinler köyü gibi."

Gülerek başını salladığında, birden yanımıza konulan tabak ile aynı sert bakışlarla yanımıza baktık. Biz bu çocukla ikiz olmalıyız. Başka mantıklı bir açıklaması olamaz.

"Afiyet olsun."

Kerim, bize kibar olmak ister gibi gülümseyip oturduğunda, ona çok fazla bakmak istemeyip önüme döndüm. Karşılık vermiştik ancak pek samimi olduğumuz söylenemezdi.

Üçümüz yemeğimizi yemeye devam ederken çok tuhaf bir hava vardı ortamda. Gergin aynı zamanda umursanmaması gereken.

"Beni yedin doymadın."

ÜSTEĞMENİN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin