Yavaş hareketlerle gözlerimi açıp kapattım. Derin nefesler eşliğinde sakinleşmeye çalışırken, biraz önce bir kurşunun beynimi dağıtmış olabileceğini düşünmemeye çalışıyordum. Ne yazık ki yanında durduğum kaya parçası sayesinde sadece seslerini duyabildiğim atışlar, kayaya çarpan kurşun sesleri hiç yardımcı olmuyordu.
Şok olmuş gözlerle bakarken göz bebeklerime kadar titredim. Yaşadığım şoku atlatamadan bir yenisi daha geldi. Burak, hızla yanıma koşmuş, korku ve dehşetle bana bakarken kolumu tutmuş sallıyordu. "Çocuklar!" Diye bağırdı, tepki veremediğimi fark edince. "Çocukların yanına geliyorlar!"
'Ne yapabilirim?' Demek istedim o an. 'Ben ne yapabilirim? Onların karşısında basit bir kızdan ötesi değilim!' Her hücreme kadar hissederken korkuyu, Burak'ın bana olan muhtaç bakışı daha da körüklüyordu bu duyguyu. O an, duyduğum çığlık seslerinin, korku doğru bağırışlarının kulağıma ilişmesi belki de şimdiye kadar verdiğim en mantıksız ancak doğru kararı uygulatmıştı.
Boynuma astığım poşetten çıkardığım birkaç şarjörü Burak'a verdim. Elimdeki tabancayı da uzattıktan sonra, "Beni koru!" diye bağırışım ve kayaların ardından eğilerek koşuşum hayal meyal geliyordu gözüme. Sanki yaşıyan ben değildim.
Adrenalin vücudumu ele geçirmiş, ölüm korkusunu bile hiçe saymıştı sanki. Tek amacım, orada bağırarak ağlayıp, saçlarından tutarak onları sürükleyen vahşilerden kurtulmaya çalışan çocukları korumaktı.
Tam da bu yüzdendi, gözümü bile kırpmadan tetiğe basmam. Başka bir sebep bastıramazdı, birini öldürdüğüm gerçeğini. Nihayetinde üç beden yere serilmişti. Alınlarından akan kan, az önceki gibi bir korku yaratmadı vücudumda veya ufacık da olsa bir titreme, endişe...
Gözlerim çok az kısıldı, rüzgarla beraber uçuşan tozlar için. Hemen sonrasında koştum yanlarına. İçerideyken bana korkuyla bakan çocuklar sarıldılar, uzaklaştıramadım. Ağlayarak yüzlerini bastırmışlardı, kimi sırtıma, kimi karnıma, koluma veya boynuma.
"Gitmeliyiz." Dedim, sesimdeki soğukluk karşısında ben de irkilirken. Enes, Mert ve Burak yanıma gelip çocukları alırken ben de şarjörü değiştirmiştim. Teröristler, şoktan çıkmış olacaklar ki ateşe devam ettiklerinde, yanımda duran iki kızın başlarını eğdim. "Sakın kıpırdamayın!"
Burak, ona verdiğim tabancayı, olabilecek en amatör şekilde tutarken iç çekip beklemeye devam ettim. Yakınlarda duyduğum adım sesleri ile hızla soluma dönüp iki el ateş ettim. Yanımdaki kızların başının üstünden ateş ettiğim için korkup ağlamaya başladıklarında, nefesimi bıraktım. Burak, sağa sola pervasızca ateş ederken en azından sesten korkup arada duruyorlar diye düşünüyordum.
O sırada yanı başlarına kadar gelen kişiyi fark edip hızla sağa döndüm. "Enes!" Dedim, var gücümle. Enes bana dönüp baktı, ona silah doğrulttuğumu fark ettiğinde, kendini sağa atmış, arkasındakine ateş edebilmemi sağlamıştı. Bir an sonra gözleri dehşet ve korku ile açıldığında, arkasına bakıp sonrasında da bembeyaz olmuş yüzü ile bana dönmüştü.
Nefesimi sakince bıraktım. Adamın öldüğünü biliyordum, alından geçen kurşunla kimse hayata kalamazdı, sonuçta. Bu bana bir şey hissettirmediğinde, kaşlarım daha da çatılmıştı. Yutkunup önüme döndüm ve içimden saymaya başladım. On bir yönünde, 8- hayır 9 kişi. Bir yönünde 5 kişi ve on iki yönünde de 11 kişi...
Elimde sadece 7 şarjör vardı. 84 mermi, kısaca. Bunu yapabilirdim. Sanırım, yapmak zorundayım daha doğru olurdu.
Önce on bir yönüne döndüm, benim yanımda olmayan çocuklara ateş eden soysuzlardı, onlar. İkisi başını çıkarıp ateş edeceği sırada üç kez ateş edip bir saniye daha bakarak geri çekildim. Kaldı geriye 23 kişi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜSTEĞMENİN KIZI
Literatura Feminina(Tamamlandı) Bu sefer kızımız pek masum değil. ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° İçinde çok az gözükecek olan LGBT sahneleri vardır. Rahatsızlık duyacaklar okumasın. Bxg olsa da bxb'ye de düşüyorum.