42. "Kerim"

587 41 9
                                    

Yavaş adımlarla ilerlerken önüme gelen saç tutamlarını geriye ittim. Önüme gelmeye devam edince de iç çekip yolun ortasında ilerlemeye devam ederken tokamı çıkarıp daha düzgün bir şekilde bağladım.

Bugün erken yola çıkmıştım Diyarbakır'ın sokaklarında ilerleyerek gelmek daha hoştuü.

Caddeden karşıya geçip yüz metre ilerideki açıklıkta duran okuluma gidecekken duyduğum inleme sesi ile adımlarım durdu. Dar birkaç sokaktan ikincisine girip merakla köşeden kafamı çıkardığımda, üç kişinin birini dövdüğünü fark ettim.

İki kişi kollarından tutarken, diğeri karnına yumruk atınca yüzüm buruştu. Çok sert vurmuştu.

Araya girip-girmemekte kararsız kaldığımda, birden kollarından tutulan kişi konuştu. Yüzünü net göremiyordum, önündeki çam yarması yüzünden. Muhtemelen bizim okulun öğrencileriydiler. En azından formalar bunu gösteriyordu.

"Size ne amına koyayım!?"

Önündeki yüzüne sertçe vurduğunda, bir kez daha inlemişti. "Orospu çocuğu! Uzaklaş diyoruz anlamıyor musun lan?!"

Konunun ne olduğunu tam kavrayamadım ama eğer araya girmezsem çocuk hastanelik olacaktı.

Elini kaldırıp bir kez daha vuracağı sırada, hızlı adımlara yanına gittim. Muhtemelen adım sesleri yüzünden arkasını döndüğünde, bir elimle yakasını tutup yüzüne oldukça sert bir yumruk attım.

İnleyerek burnunu tutup geriye sendelediğinde, diğer iki kişiye ve ortalarında duran... Kerim?

Kaşlarım çatık anlamamış gibi ona bakarken yumruk attığım düştüğü yerden toparlandı. Ayağı kalkıp bana yaklaştığında, "Ne yapıyorsun?!"

Ona yandan bir bakış attım. "Üçe bir dalıyorsunuz, ayıp yani."

Bana kaşlarını çatıp anlamamış gibi bakınca göz devirdim. "Bırakın."

İkisi de yanımda duran çocuğa bakınca, sinirle konuştu. "Ne diyorsun lan? Sana ne!?"

Bir kez daha göz devirip nefesimi bıraktım. Sanki onu korumamdan rahatsız olmuştu. Bu beni tanıdığını gösterirdi değil mi?

"Hem sayıda adalet yok hem de bana dikleniyorsun. Gerçekten... Salak mısın?"

Öfkeye dişlerini sıkıp bana bir adım atınca tek kaşım alayla havaya kalktı. Bana dokunabileceğini mi sanıyordu? Arkadaşlarından birine başını sallayıp "Tut şunu." Dediğinde kendi kendime sırıttım.

Sarışın olan çocuk bana doğru adım atıp kollarımdan tutacağı vakit kolundan tutup bükerek sırtına sabitledim. Sırtı bana yüzü de karşımdaki çam yarmasına dönerken derin bir nefes alıp biraz daha sıkarak ona doğru ittim.

"Umay, bence gitmen daha iyi olur."

Kerim'e dik dik baktım. Sanki dayak yiyecektim. Aslında biraz darbe alabilirdim ama onu burada bırakmaya da vicdanım izin vermezdi.

Karşımdaki ikili, birbirlerine bakıp bana döndüler. "Asabımı bozma benim. Defol git şuradan."

"Ya bırakırsınız... Ya da bırakırsınız. Başka yolu yok."

Kerim, zaten Allah'a havale edildiği için onu tutan diğer kişi de adımlayarak ikilinin yanına geçti.

"Kız dövecek değilim ama sinirimi bozuyorsun."

"Ne güzel..." Diye mırıldandım, düşünceyle. "Bırakın, gidelim işte. Uzatmak istemiyorum."

Çocuk, kaşları çatık beni dinledikten sonra sinirlenmiş gözüküyordu. Yine de ağzını açtığı gibi Kerim ona fırsat vermeden konuştu. "Gördün mü lan? Ne dedim sana?"

ÜSTEĞMENİN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin