Redd | Prensesin Uykusuyum
KIZIL ŞAFAK
11. BÖLÜM: "ALEVDEN SINIRLAR."
Senelerdir kalbimdeki oluktan akıp bütün bedenimi çevreleyen ve vücudumun şeklini alarak bir kalıba dönüşmüş olan acı, yanımdaki beş insanın sıcaklığı ile örseleniyordu.
Yalnızlık benim normalim olmuştu. Şimdiye dek. Aramda kan bağı olmayan insanların sevgisi bana çok yabancıydı. Şimdiye dek. Her şeyden yorulup bedenimi o uçuruma bıraktığım zaman düşeceğim bir boşluk vardı. Şimdiye dek. Uçurumun dibindeki deniz şiddetle dalgalanıp yükselmiş ve o yükseklik, arkadaşım diyebileceğim insanlar sayesinde var olmuştu. Denize çakılmayacaktım, gittikçe yükselen deniz uçurumun tepesine kadar gelip beni yutacaktı ama gideceğim yer ölüm değil, yaşam olacaktı. Denizde yaşam vardı. O denizi yanımdaki inanların kalp atışları doldurmuştu.
Ve size yemin ederim bu mutluluğu şimdiye dek bir defa bile hissetmemiştim. Yükseğe çıkmıştım, çakılacağım sanırken daha da yükseklerin olduğunu fark etmiştim. Bu böyle bir şeydi. Bu kadar mutlu olmanın mümkün olduğunu bilmiyordum.
Mutluluk benim için sadece eve gittiğimde kabussuz bir uyku uyuyabilmekten ibaretti. Yine, şimdiye dek.
Oysa bundan fazlası olabilir miydi? Bu okula gelmeden önce bu sorunun cevabını nasıl bilmiyorsam şimdi de bilmiyordum ama düşüncelerim değişmişti. Eskiden mutluluğun, alevlerle sınırlandırılan bir mahkûm olduğunu ve o sınırları geçersem yanacağımı düşünürdüm ancak şimdiki fikrim öyle değildi. Mutluluk özgürlüktü. Gökyüzüne uçabilmekti, yerin dibine girebilmekti, gökyüzünde dibe çakılmak ve yerin dibinde uçmaktı, mutluluk, istenilen her şeydi. Yanımdaki arkadaşlarımdı, onlarla bunca derdin içinde yüzmek ve boğulmamaya çalışmaktı ama eğer boğulursam da bu onlarla birlikte olacağı için yine mutlu olurdum.
Onlar olmadan önce hayatımda ne vardı?
Benim mutluluğum o beş kalbin atışıydı. Benim mutluluğum da özgürlüğüm de o beş kalpten ibaretti.
Bu sefer yanımızda Saraç da vardı ancak o, içinde olduğumuz durumdan uzaktı. Onu da cayır cayır yandığımız cehennemin içine çekmek istemiyordum. Onu yalnız da bırakmak istemiyordum çünkü yalnızlığın ne demek olduğunu iyi biliyordum. Eğer ben Saraç'ı kendi cehennemime almazsam o zaten kendisine arkadaş bulamadığı takdirde yalnızlığın cehenneminde yanacaktı.
Saraç samimi ve sevecen bir çocuktu. Elbette kendisine arkadaş bulabilirdi. Şimdiye dek zaten arkadaşlarının olabileceğini düşünmüştüm ama bu düşüncem, onun bizi sınıfta beklediğini öğrenene kadardı. Sonraysa toz bulutu misali dağılmıştı zaten.
Saraç daha fazla benim birkaç ay önce boğulup durduğum o yalnızlıkta yanmak istemiyordu.
Orada yanmasındansa benim ve başıma gelecek olanların içindeki ateşte yüzmesini tercih ederdim ama vicdanım buna el vermezdi. Zaten beş insan orada yüzüyordu, çektikleri acı daha hiçbir şeydi. Onlar için yeterince üzülürken bir de Saraç'ı da alamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ŞAFAK
FantasyAslında her zaman bir çemberin etrafında dönüp duruyorduk, hem de defalarca. Döngü. Döngü, döngü, döngü. Döngü. Beni siz yarattınız. Bunu siz yarattınız. Ve şimdi, Kendi yarattığınızdan korkuyorsunuz. - "Atlas Kumsalında, güneş ışı...