Kızıl Şafak için yazdığım en uzun ve uzun süredir yazarken en çok eğlendiğim bölüm oldu, umarım siz de beğenirsiniz. Yıldıza basmayı unutmayın!
Mélanie Pain | La Cigaratte
Coals | Weightless
AC/DC | Highway to Hell
KIZIL ŞAFAK
16. Bölüm: "Yaşamaya İzin Verilmemiş Kalpler."
Kelimeler çekindi, tuşlara vuran parmaklardan kaçtı ve zihnin derinliklerine saklandı. Ve merakım öne çıktı, varlığını belli etti ve büyük bir yardımda bulundu, onunla başladı.
Babam. O sürprizlerin adamı değildi, kendisi yapmadığı gibi başkalarının da ona sürpriz yapmasından pek hoşlanmazdı. Açıkçası şaşırmıştım, özellikle son zamanlardan sonra babam bana önceden olduğundan daha farklı davranıyordu. Son zamanlarda kalbimin üzerini rahatsız edici bir şekilde gıdıklayan vicdanım hala varlığını yitirmiş değildi ama bunun üstesinden gelecektim. Kafamda planlar vardı, hepsi gerçekliğe kavuşur muydu bilmiyordum ama işin sonunda kalbimin huzura kavuşacağı kesindi.
Gözlerim akıp giden yoldaydı. Hava kararmak üzereydi, yanından geçip gittiğimiz sahilin ufkunda yağmurun habercisi olan kara bulutlar vardı, önümüzdeki trafiğin içinde çok da hızlı olmayan şekilde ilerleyen arabaların kırmızı farları ve trafik lambaların ışığı, arabanın içini aydınlatan tek şeydi. Olduğumuz anın içine girdim, anın beni içine emmesine izin verdim ve oturarak ısıttığım koltukta biraz daha kıpraşarak daha rahat bir pozisyon aldım. Kayalıklara konan martıların sesleri ve şehrin trafiğinin o tanıdık sesi dışında ne babamdan ne de benden ses çıkıyordu. Araba ılıktı, yağmur yağacağı için dışarısı soğuk olsa bile arabanın içindeki sıcaklık, havasını karnıma üfleyen ısıtıcıyla eşitleniyordu. Derin bir iç çekerek arabanın içindeki kokuyu soludum. Limon kolonyası yine bu arabanın alıştığı bir kokuydu. Babamı her zaman ferahlatırdı, trafikte çabuk bunalan bir adam olduğu için limon kolonyasını birkaç fıs da olsa arabanın içine sıkardı ve ben bu kokuyu ne zaman duysam aklıma bu arabada yaptığım uzun yolculuklar gelirdi.
"Sürprizini bu kadar çok beklettiğim için özür dilerim." Sesim gergindi çünkü on beş dakikadır yolda olsak bile babam hala okulda çıkardığımız kavga hakkında söz etmemişti. Babam şiddetten hoşlanmayan bir adamdı, daha önce kimseyle kavga etmemiş olsam bile çıkan bu kavga hususunda sesini çıkaracağını rahat bir şekilde tahmin edebiliyordum.
"Sorun değil," dedi. "Aç mısın? İstersen ilk önce yemek yiyelim." Beklemeden kafamı onaylamaz bir şekilde salladığımda babam bir saniyeliğine bana baktı, sonra yola geri döndü. Gerçekten... Hiçbir şey olmamış gibi yapıyordu, neden böyleydi? Aynı gün içinde benim, -her ne kadar babam Atlas sansa da- yüzümden bir çocuk hastaneye kaldırılmıştı, durumu ağırdı, sonraysa bir mucize meydana gelmiş ve aradan bir saat bile geçmeden uyanmıştı, hem de sağlıklı bir şekilde. Sonraysa Atlas karakola götürülmüştü, resmen nezarethaneye atılmıştı! Sonra karakoldan çıkmıştık, ben gerçekten büyük bir azara tabii tutulacağım sanırken babam hiçbir şey olmamış gibi beni sürprize götürüyordu şimdi. Hiç ondan beklenen hareketler değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ŞAFAK
FantasyAslında her zaman bir çemberin etrafında dönüp duruyorduk, hem de defalarca. Döngü. Döngü, döngü, döngü. Döngü. Beni siz yarattınız. Bunu siz yarattınız. Ve şimdi, Kendi yarattığınızdan korkuyorsunuz. - "Atlas Kumsalında, güneş ışı...