Örümcekler… Onlarca, yüzlerce…
Her delikten fırlıyorlardı.
Her yerdeydiler!
Ve üstüne üstüne geliyorlardı.
“Bin iblisin götü adına!”
Ezel koluna tırmanan birini elinin tersiyle öteye yolladı. Kabusları zaten yeterince renkli değilmiş gibi yeni bir şeyin daha eklendiğini hissediyordu. Bol bol örümcek.
Gökdeniz ellerinden taşan kıvılcımlarla örümcek kümesini yakarak kuruturken, Ezel parmakları arasında hazır tuttuğu sigarasının, dumanını kalanların üstüne gönderdi. Hepsini dumanda boğup attı. Kirli zemin yanarak ya da boğularak büzülmüş örümceklerden kara bir örtüyle kaplanmıştı.
Bir anlığına ayırdığı gözünü tekrar Saye’nin üstüne dikmek için başını çevirdi.
Kadının yerinde yeller esiyordu.
Gözünün kenarında bir dalgalanma hissettiği anda kendini geri çekti. Nereden geldiğini anlamadığı, hatta bırak anlamayı göremediği bir şey midesine olanca kuvvetiyle indiğinde ayakları yerden kesildi. Kısa, hızlı ve tatsız bir uçuştu, ışık kürelerinin uzağına, karanlığın ve tozun içine yuvarlandı.
Zaman yoktu. Gelecek darbeyi bilen Ezel çaptığı yerden sekip yan dönerek ayağa fırladı. Daha doğrusu fırlamaya çalıştı, biraz sarsakça da olsa ikinci denemesinde becerdi. Ne darbeydi ama! Acıdan midesi düğümlenmişti.
Hemen dikkatini çevresine odakladı. Saye iblisinin ne yapmaya çalıştığını biliyordu; klasik avcı tekniği. Onu gruptan ve ışıktan uzaklaştırıp elindeki şişeyi almaya niyetliydi. Güzel! İblisin geleceği varsa göreceği de vardı.
Bastonu önüne siper ederek, sigarasının külleriyle şişeyi ve onu tuttuğu elini kapladı. Sıcak küller hızla katılaşıp taşlaştı. Eli bir heykelin eli gibi görünüyordu, bir çatışmanın ortasında işlevini yitirmişti; ama taşın içinde şişe güvende olacaktı ve eğer elini kaybetmek istemiyorsa şişeyi de kaybetmeyecekti.
Karanlığın içinden iblisin alaycı kıkırdaması duyuldu.
“Gül bakalım,” diye mırıldandı Ezel. “Bunlar son gülüşlerin olacak.”
Pantolonunun paçalarına sürünen incecik hafif bacakları hissettiğinde ense kökünden tüm vücuduna yayılan ürpertiyi bastırdı.
“İblislerin baş…”
“Arkanda!” diye bağırdı Ateş.
Saye’nın parmakları karanlıktan uzandı ve kolunu kavradı. Kemiklerini kıracak kadar sıkıyordu.
Ezel haykırarak bastonun gümüş ucunu omzunun üstünden, Saye’nın suratının olduğunu düşündüğü tarafa salladı. Baston boşlukta hiçbir engele çarpmadan ilerledi. Iskalamıştı.
“Bu?”
“Tanıdık mı geldi?” dedi Ezel hınçla. “Üstündeki kanlar daha yeni kurudu.”
“Ben de başka türlü olmasını dilerdim. Onun gibi usta bir tilki kolay bulunmuyor.”
“Siktir. Onu öldürüp bir çöplüğün ortasında iblislere yem olsun diye bıraktın.”
“Hayır.” Saye parmaklarını daha da sıktı. “Cömertliğimle tanınan birimiyim ki öyle yapayım?” Uzun tırnakları Ezel’in derisini delip geçmişti. Ezel’in sırtına yaslanıp kulağına doğru sokuldu. “Sessiz Efendi ayağıma batan bir taştı sadece. Ben de yolumdan çektim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...