96-Bastonun Sahibi

225 45 5
                                    

Saye’nin büyüsü doğruca Miray’ın üstüne aktı.

“İblislerin başı!” diye soludu Ezel geri geri kaçarken. Büyünün sıcaklığı onun bile derisini yakıyordu. Miray’ı yutuveren ateşe inanmazca baktı. Birinin o alev topunun içinden sağ çıkabileceğini hiç sanmıyordu.

Uğursuz yılanlar gibi kıvrılıp saran, dokunduğu yeri yakıp yok eden ateş durulmaya başladığında ışığın ortasında küreye benzer bir şey göründü. Yakıcı büyü Miray’ın etrafını saran kalkanın üstünde cızırdayarak zararsızca dolaşıyordu.

Saye’nin sıkılı dişleri arasından hayal kırıklığı dolu bir hırlama dökülürken Gökdeniz’in keskin bakışlarında hazzın minik parıltıları dolaştı. Kollarında baygın yatan Gece’yi Ateş’in kucağına yerleştirdi.

“Acele et,” dedi.

Ateş’in bunu duymaya ihtiyacı bile yoktu. Gece’yi kollarına aldığı gibi Tufa’nın karanlığına atıldı, ama burnunun dibinde çakan ışıkla gerilemek zorunda kaldı.

“Kızımı götürmek için kimden izin aldın sen!”

Gökdeniz Ateş’in öfkesi harlanmadan adamın dibinde bitiverdi, elini omzuna koydu ve basit bir hareketle Ateş’i karanlığa itti. Önce Ateş karanlığın içinde kaybolup gitti, sonra karanlık eriyip kayboldu.

“Gece’nin doktora ihtiyacı var,” dedi Gökdeniz sakince.

Saye iç çekti. “Kaç. Kaçır. Hep denedin, bir daha dene, Sonunda yine kimin kazanacağını hepimiz biliyoruz.”

“Her şeyin bir sonu vardır. Kaybetmenin bile.”

“Bugün pek bir iyimsersin Gökdeniz.” Ezel ile Miray’ı gösterdi. “Sebebi bu bacaksızlar mı? Toyluklarının cesareti, temelsiz bir umut mu verdi sana?”

Ezel elindeki bastonu hırsla, parmaklarının boğumları bembeyaz oluncaya dek sıktı. Umut mu? Umut yaşayanlar için beslenirdi. Ezel’in elinde hayaletlerden başka şey kalmamıştı. Kime nasıl umut olacaktı? Ama… ölülerle yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlatabilirdi. Her yer küldü, her hava zerresi dumanla doluydu. Ezel onları çağırdı.

Onun dileğiyle küller havalandı, dumanlar kıvrılıp toplandı. Zarifçe ve soğukça Saye’yi sardı. Göz gözü görmez oldu. Bebeklerin kıkırdamaları dumanın içinden gelen iniltilerle, hafif iç çekişlerle ve çocukların ağlamalarıyla kesiliverdi. Yarı saydam siluetler bir görünüp bir kayboldu. Görmeyen gözlerle bakan çocuklar dehşete kapılmış oyuncak bebeklere uzandı.

“Hayaletlerle biraz da sen uğraş bakalım!”

Saye gülerek yarı saydam siluetlerin arasından geçip dumanın içinden sıyrıldı.

“Biçare küçük,” dedi Ezel’e acıyarak bakarak. “Sen sanıyor musun ki bunca güç, bunca kudret geçmişin ölüleri ardından yas tutarak ve pişmanlık duyularak elde edilir? Pişmanlığım yok ki ne diye hayaletlerden çekineyim? Ustan iyi bir hırsızdı, ancak öğretmenliği o denli iyi değilmiş.”

“Seni topaç götlü iblis artığı….”

Gökdeniz Ezel'i ensesinden tuttuğu gibi kendine çekerken, aynı anda önlerinde bir bariyer de yarattı. Saye’nin büyüsü Gökdeniz’in kalkanına çarpıp cızırdadı.

“Bırak beni.” Ezel silkinip Gökdeniz’den kurtulduğu gibi yine Saye’nin üzerine yürüdü. Kalkan yolunu kesiyordu, ama Ezel’in onu gördüğü falan yoktu.

“Geberteceğim seni!”

Saye’nin güzel yüzü ifadesizdi. “Sizinle oynamaktan sıkıldım artık.”

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin