"Çok pis oyuna geldik."
Çınar'ın sinirli sesi bir keman teli kadar gergindi. Sivri topuklarıyla attığı her adımda hem asırlık zemine hem de Gökdeniz'in kulaklarına işkence ediyordu.
Tak tak tak... Odanın sağından soluna doğru bir eziyet. Tak tak tak... Solundan sağına doğru bir eziyet.
İşe yarayacağını bilseydi Gökdeniz ona oturmasını söylerdi. Otursa da beş dakika sonra tekrar ayağa fırlardı şüphesiz. Öyle kızgındı ki volta atmaktan yorulacakmış gibi de görünmüyordu. Günlerdir Avcıların enselerine çöküp, onlara dünyayı dar etmesi de enerjisinden pek bir şey alıp götürmemişti.
"Bak görürsün," dedi Çınar kin dolu bir sinirle, "o kadın gene bir haltlar çeviriyor."
İçinde bulundukları duruma bakarak Gökdeniz 'o kadın'ın Tirşe Saye olduğunu hemen anladı. Sessizliğini bozmadı. Çınar'ın zaten bildiği bir şeyi anımsamasını bekledi.
Çınar fazla bekletmedi. "Dolap çevirmediği bir an var mı zaten? Yok. Ayakaltından çekilelim diye tıktı bizi buraya." Oflayarak durdu. "İhtiyar Avcı'yla konuşmamız gerek. Hemen!"
"Gönderdiğim adamlardan bir cevap gelmedi," dedi Gökdeniz okuduğu dosyadan gözlerini ayırmadan.
Çınar yüzünü buruşturdu. "Yaz, Saye'ye yardım ediyorsa durum düşündüğümüzden de kötü demektir. Adamların İhtiyar'a ulaşmasına izin vermemiştir tabii."
Saye, kargaların daha gak demediği sabahın bir körü Yazevi'ne çıka gelmiş, Gece'yi kolundan tuttuğu gibi Meclis'e sürüklemişti. Artı, Gökdeniz ve Çınar'ın da bilgi vermeleri için hazır olmalarını istiyordu; çünkü Meclis'in itiraz kabul etmez isteği böyleydi.
Başta tuhaf bir durum değildi elbette bu. Gökdeniz de Çınar da Meclis tarafından çağrılmayı bekliyorlardı zaten. Avcıların taşkınlıkları gün geçtikçe artıyor, ülke siyasi ve sosyal olarak dengesiz bir zemine doğru sürükleniyordu. Sera olayı da – gazeteler buna Çiçek Yıkımı gibi daha romantik adlar takmıştı – Meclis'in alarma geçiş düğmesi olmuştu. Saye'nin Yazevi'ne geliş amacının bir tek Gece'yi götürmek olmadığını öğrendiklerinde, Meclis'in o itiraz kabul etmez isteğinin fikir anasının Saye olduğundan kuşkuları kalmamış, Saye'nin oyununa geldiklerini anlamışlardı.
Çınar üstüne üstüne gelen duvarı ittirmek istercesine bir tur daha volta attı. Bir sağa bir sola... Meclis binasının cam tavanlı görkemli salonuna bitişik bu küçük bekleme odasında sıkışıp kalmaları pek zoruna gidiyordu. Sanki zorba duvarlar kol kola girmiş aman vermezlikleriyle övünürcesine onu kıstırmışlarken, Çınar'ın zayıflığına kıs kıs gülüyorlardı. Oysa Çınar'ın onları toza çevirmesi bir tek sözüne bakardı. Küçük bir hareketine. Yapamıyordu işte. Kapıyı çarpıp gidemiyordu da. Her an büyük divanın huzuruna çağrılabilirdi. Davete icabet etmemek de başkaldırmak sayılacağından eli mahkûm zamanın gelmesini bekliyordu.
Gökdeniz okuduğu dosyayı önündeki sehpaya bıraktı. Bacak bacak üstüne atarken kollarını kavuşturdu. Miray'ın gücünü ilk elden görmüş biri olarak onun endişeleri Çınar'dan daha derindi. Saye İhtiyar'la konuşmuş olabilirdi, ama hedefinin Miray olduğundan Gökdeniz'in hiç kuşkusu yoktu. Saye'nin Miray'ı bir tehdit olarak görmeye başladığını sezebiliyordu. İşler yeterince yoğundu zaten, bir de Saye ile Miray arasında patlak verecek gerilimin Gece'yi nasıl etkileyeceğini Gökdeniz kestiremiyordu. Şu durumda ne olursa olsun Miray'ı Saye'den uzak tutmak gerekiyordu.
Bileğinde hissettiği sıcaklıkla ceketinin kolunu sıyırıp saatine baktı. Akrep ve yelkovanın durgunluğuna inat saniye, zarif roma rakamlarının üstünden kayarak ilerliyordu. Saatin metalik kısımlarını süsleyen italik rünlerden birine hafifçe dokundu. Ezel'in beliren suratının altında rakamlar kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasíaBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...