Miray revire giderken Gece de onla beraber gitmek istemişti, ama kız onu durdurmuş ve utangaç bakışlarını yere dikerek tek söz söylemişti.
"Acıktım."
Bu tek söz dünyadaki tüm 'iyiyim, bekle beni' laflarının karşılığıymışçasına Gece'yi durdurmuştu.
Gece bakışlarını masaya indirdi. Yemekler mideden önce göze ziyafet çektiriyordu. Mis gibi kokuları çardağı doldurmuştu. Masa hazırdı ama...
Miray hala gelmemişti.
Önündeki bardağa uzanıp nazikçe kadehin sapını parmaklarının arasına aldı.
Kızı kontrol etmesi için garsonu göndermek yerine belki de kendi gitmeliydi.
Kadehi kaldırdı.
Ya da iblisi göndermeliydi. Daha hızlı olurdu. Hayır, iblisin rahat duracağına güvenmiyordu.
Dudaklarını araladı. Kadehin ince kenarını hafifçe alt dudağına dayadı. Sıcak nefesinin dokunuşu soğuk camı utandırmışçasına onu buğulandırdı. Gece açık bal rengi sıvıdan ilk yudumunu alacaktı ki... Durdu. Bir şey hissetmişti. Gözlerini elindeki kadehe dikti. Sabit tutmasına rağmen sıvı belli belirsiz titreşimlerle dalgalanıyordu.
Derken çın diye bir ses duyuldu. Kadehin yüzeyinde onlarca çatlak belirdi. Gece, bir heykelin soğukluğunda elindeki kadehin paramparça olup masanın üzerine elmas taneleri gibi serpilmesini izledi. Boğuk gıcırtıları duyduğunda ise ayağa kalktı. Aşçının elindeki bir yumurtaymışçasına masa ortadan kırılıp ayrıldı, birbirinden leziz yemeklerin ziyan olduğuna aldırmadan tabakların çınlayan feryatlarıyla kendi içine doğru çöktü. Seranın içindeki ağaçların kalın gövdeleri yankılı ağıtlarla gıcırdadı. Seranın camlarını tutan çelik kafesler tüyleri diken diken eden tiz çığlıklarla inlediler. Kalın camlar çatır çatır çatlamaya başladı.
Biri ya da birileri seranın güvenliğini atlatmanın bir yolunu bulmuştu. Gece bir an içinde yükselen panikle şaşaladı. Bu duyguyu hissetmeyeli öyle uzun zaman olmuştu ki tadının nahoşluğu kısa bir an için olsa da onu olduğu yere çiviledi. Miray'ın dışarda bir yerde korumasız kaldığı düşüncesi sanki kalbine saplanan zehirli bir iblis dikeniydi.
Korkmuş garson Gece'ye doğru koşturunca şaşkınlığını bir tarafa bıraktı. Adamın yüzündeki saf dehşet gerçekten korktuğunu, bu karmaşadan yararlanıp ona öldürmek isteyen Avcıların bir casusu olmadığını açıkça anlatıyordu. Gece adamın kendine yaklaşmasına izin verdi.
"Efendim, buradan çıkmalıyız."
"Daha değil," dedi Gece. Uzanıp darmadağın olmuş masanın örtüsünü kaldırdı. İkiye ayrılmış masa eğreti bir çadır vazifesini görecek kadar iyi görünüyordu. "Buraya girip bekle."
Garson kararsızlıkla Gece'ye baktı. Kendi saklanıp Efendi Gece'yi korumasız bırakmak affedilecek şey değildi. Adamın ikircikli halinin bir nihayete varmasını beklemedi Gece. Herifi ensesinden tuttuğu gibi örtünün altına soktu. Garsonun sızlanmalarına aldırmaksızın çardaktan dışarı çıkarken seraya bağlı iblisi çağırdı.
"Laden Eli"
İblis normalden çok daha fazla büyümüş eğrelti otlarının arasından süzülüp Gece'nin önünde durdu. Altın rengi gözlerinde korkunun kıvılcımlarını taşıyordu. Laden Eli'yi bu denli korkutmak her yiğidin harcı değildi. Durum giderek daha ilginç bir hal alıyordu.
Çatlayan camların yükselen tehditleriyle alay eder gibi Gece sakince sordu.
"Neler oluyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...