Geceyle gelen
Sessiz ve kadim
Zarif ve zalim
Göremezsin, duyamazsın
Bilirsin öylece
O orada
Tam yanında
Geldi...
Senin için.
------------------------------
Bir şeyler ters gidiyordu.
Miray'ın hayatında birçok şey genelde ters giderdi zaten.
Ama bu sefer gerçekten bir terslik vardı.
Miray başını kaldırdı, binaların üstünde asılı kalmış parlak gümüşten bir top gibi görünen dolunaya huzursuz ve yorgunca baktı. Dün geceki kadar büyük görünüyordu. Başını indirirken yüzünü buruşturdu. Filmlerde ya da hikayelerde olduğu gibi, bir gece kötü bir şey olacaksa o gece dolunay gökte mutlaka parladı.
Yürüdüğü cadde her zamanki caddeydi. Görünürde bir şey yoktu, ama sebepsiz huzursuzluğu giderek artıyordu. Omzunun üstünden arkasına bakma dürtüsüne karşı koydu. İçindeki ses olabildiğince hızlı koşması gerektiğini de söylüyordu, ama Miray adımlarını bir parça hızlandırmaktan başka bir şey yapmadı. Bilinmeyenin getirdiği korkuya küçük, aptal bir meydan okuma. Kısa bir an için bununla gurur duydu. Başını fazla çevirmemeye dikkat ederek etrafını incelemeye başladı.
Gündüz tıklım tıklım insanla dolu olan geniş cadde, gecenin gelmesiyle neredeyse boşalmıştı. Yolun kenarlarında sıralanmış dükkanların çoğu kepenk kapatmıştı. Ailelerin boş vermişliğini fırsat bilen yeniyetmeler üçerli dörderli gruplar halinde kaldırım taşlarına çökmüşler, umursamayarak kendilerince dünya düzenine orta parmaklarını gösteriyorlardı. Bu orta parmaklar genellikle içlerinden birinin ya da birkaçının karnı guruldayan bir iblisin midesine girmesiyle geçici olarak inerdi; fakat gençlik denen şey dik kafalılığı da beraberinde getirirdi. Dik kafalılık demek de dik orta parmaklar demekti.
O yaklaşınca üç kafa Miray'a doğru döndü. Gece yarısı birinin tek başına sokakta yürümesi akıllı kişinin yapacağı iş değildi. Vahşice ölmek istemiyorsa tabii. Belki de deliydi. Ya da işin içinde bir iblis tuzağı vardı, ki bu daha olasıydı. Gençler şüphe dolu karanlık bakışlarını genç kızda ve üstündeki 'ben buradayım' diye bas bas bağıran neon sarısı tişörtte gezdirdiler. Her ihtimale karşı cesur görünmeye çalışıyorlardı. Miray onların bu hallerine bıyık altı güldü. Bir ateşin sönmeye direnen son korları gibi için için yanan cevheri sağ olsun, oğlanların tüm o caka satan etten maskelerinin altında karşılarındaki kızın bir iblis olmaması için dua ettiklerini görebiliyordu. Kimi daha az, kimisi daha fazla, ama arzuları aynıydı. Onlara bakarken boşa çıkan korkuların rahatlığını anlatan resimler aklından hızla akıp gidiyor, oğlanların isteklerinin yansıması damağında garip tatlar bırakıyordu. Aynı anda hem kahve içmiş hem de tarçınlı elma yemiş gibiydi. Ağzı sulanırken boş midesi çalkalandı, hafif guruldamalarla açlığına isyan etti.
Tüm gün eşek gibi çalışmış insanların bitkinliğiyle iç çekti Miray. Açtı, yorgundu. Sıcak bir çorba ve rahat bir yatak... dünyadan tüm beklentisi buydu. Işıkları yanmayan ıssız evinde sıcak bir çorba yoktu belki, ama rahat yatağının onu beklediğini bilerek adımlarını daha da hızlandırdı. Eve varmasına az kalmıştı zaten.
Oğlanların önünden umursamazca geçip, onların rahatlamalarına izin verdi. Bu kafayla giderlerse önümüzdeki ayın ilk ışıklarını muhtemelen göremeyeceklerdi. Altı yedi adım sonra köşeyi dönüp, reklam tabelalarının yolu daha az aydınlattığı bir sokağa girdi. Evi bu sokağın sonundaki köşeyi de döndükten sonra iki ev ötedeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantastikBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...