70-Pek Kıymetli Şişe

466 69 9
                                    

     Ezel’in yürümekte tereddüt ettiğini gören Yeldelen delikanlıyı omzundan ittirdi.
 
   “Yürü.”

     “Şişeyi aldığında beni öldürmeyeceğinin garantisini vermelisin.”

    “Bir dakika içinde şişe elimde olmazsa seni öldüreceğime garanti veriyorum,” dedi Yeldelen.

    “Ayakta bile zor duruyorsun,” dedi Ezel adamın rengi gitmiş suratında parlayan ter damlalarını süzerken. Midesinde tanıdık, keskin bir acı hissettiğinde yüzünü buruşturdu. Bir iğne karın boşluğuna saplanmıştı… yine.

    “Görünüşe aldanma,” dedi Yeldelen iğneyi gerisin geri çıkarırken.

    “Kötü bir alışkanlığın var.”
    Ezel acısını kelimeleriyle örtmeye çalıştı. İğnenin zehirli olup olmadığını merak etti. Gururu kahrolsun, ölse bile bunu adama sormayacaktı.

    “Yürü,” dedi Yeldelen Ezel’i tekrar ittirirken.

    Ezel en yakınındaki kapıya yöneldi. Kapının arkasında hangi oda vardı bilmiyordu, ama kapıyı açtığında istediği odayı göreceğini biliyordu. Odasına girip Yeldelen’in de girmesi için kenara çekildi. Yazevi’nin bir suikastçıyı neden serbestçe dolaştırdığını anlamıyordu. Bu işte bir bit yeniği vardı.

    “Barda Gece’yi bekliyordun, değil mi? İstersen seni onunla konuşturabilirim.”

    Yeldelen tek kelime etti. “Şişe.”

    Ezel adamın ciğerini sökmek istercesine bir bakış attıktan sonra yatağının yanındaki komodine gitti. Çekmeceyi çekip çıkardı. Açılan boşluktan kolunu omzuna kadar sokup bir çekmece daha çekip çıkardı. İçi renk renk kadın külotlarıyla doluydu. Yeldelen’in bakışlarını yakalayan Ezel homurdandı.

    “Onlar benim değil.”

    “Hırsızlık daha da kötü.”

    “Parasını arkasında bıraktığı cesetlerle kazanan birine aldırmazsam bana gücenme.”

    Ezel külotları kenara iteleyip elini çekmecenin tabanına yasladı. Eli bileğine kadar tahtaya gömüldü. Biraz aradıktan sonra küçük şişeyi çekip çıkardı.

    “Bu mudur?”

    “Evet.”

    Yeldelen şişeye uzandığında Ezel geri çekildi.

    “Önce güvenlik…”

    Ezel’in kelimeleri patlayan camın sesi içinde eriyip gitti. Pencerenin parçaları etrafa savrulurken uzun bir sopa havada taklalar atarak üstlerine doğru geliyordu. Ezel’in kafayı eğmesiyle sopanın arkasındaki duvara saplanması bir oldu.

    “İblislerin başı! Ne oluyor lan…?!”

    Ezel bastonu görür görmez tanıdı. O moruk anca öldüğünde bastonundan ayrılırdı.

    Öyle bir yere sahip olduğunu dahi bilmiyorken ruhunda bir yerde bir şeylerin çatırdayarak parçalandığını hissetti. İçinde yeni, karanlık bir boşluk açılmıştı. Bu hissi biliyor, bu boşluğu çok iyi tanıyordu. Varken, yok olan bir şeyin açtığı boşluk… acıtıyordu.

    Bastonu duvardan çıkarmak istediğinde Yeldelen ondan önce davrandı. Oğlanın boğazına yapışıp sert bir hamleyle onu sırt üstü yere devirdi. Şişe Ezel’in elinden fırladı. Yeldelen şişeye doğru hamle yaptı. Tüm tükenmişliğine ve halen kan sızan yaralarına rağmen hızlıydı. Ezel yumruğunu savurdu. Avcının hırslı suratını ıskaladı, ama yumruğunu herifin midesine gömmeyi başardı. Yeldelen sendeledi. Bir an ayakta duramayıp tek dizinin üstüne çöktü.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin