Yemeğini yedikten sonra beynine giden oksijen miktarının da arttığını hissediyordu Miray. Kendine gelmişti. Ezel'e soktuğu laf da moralini epey yükseltmişti. Ama Gece'ye olan hıncı hala kalbinin ortasında oturmuş, onu boğuyordu. Hırsını alamadan ölüp giderse hayalet olur tepesine çöker, onu da yapamazsa öte taraftan lanetlerdi o kadını. İşin kötüsü onun elinden kurtulmaya dün ne kadar yakınsa bugün de o kadar yakındı. Yani hiç. Sıfır. Üstelik tepesindeki sorunlar sanki azmış gibi başkaları da peyda oluyordu. Ezel veledinin dolaylı yoldan uyardığı gibi, Avcılar onun varlığını öğrenirlerse bir çukur kazıp kendini oraya gömse daha iyi olurdu. Ki bu koşullar altında öğrenmeleri de an meselesiydi. Gece'nin yanında görünmemeliydi.
Bir otel dolusu insanın Gece'nin ona kocaman, pembiş bir goril aldığını gördüğü aklına gelince yüzünü buruşturdu. Ne utanç verici bir andı.
"Seni ellerimle boğacağım kadın!" diye hırladı kendi kendine. "Görürsün sen!"
Kara bulutlar üstüne çöktükçe çöküyordu. Onları dağıtıp atacak kudret kendinden öyle uzakta görünüyordu ki Miray bir an boğulacakmış gibi hissetti. Ezel'in söylediği kadar aldırmaz olsaydı keşke. Hiçbir şeyi düşünmeseydi...
Hayır... hayır. Durum ne kadar kötü olursa olsun pes edemezdi. Kapkara ya da pamuk gibi ak... bulutlar gökyüzüne hükmedemezlerdi. Sonunda dağılıp gitmek hep kaderleriydi.
Düşmüş omuzlarını dikleştirdi. Bir nefes aldı ve odasının bulunduğu kata giden basamakları ağır ağır çıkmaya devam etti. Yazevi denen sadist ruhun herhangi bir sürprizine karşı hazır olda, merdivenlerin ahşap tırabzanlarına sıkıca tutunmuştu. Her an tetikte olmadığı, rahat küçücük evi burnunda tütüyordu. Rutubetli kokusunu bile özlemişti.
Kendi katına gelmişti ki kıvrılarak yukarıya çıkmaya devam eden merdivende sesler duydu. Kafasını kaldırıp baktığında pembe, tüylü bir şey gördüğünü sandı.
İçindeki merak dürtükledi. "Hadi git bak neymiş?"
"Bakmamak muhtemelen daha yararlı olur," dedi tecrübe.
"Başımızda yeterince bela var," diye ekledi korku. "Yenisine ne hacet."
"Ne biliyorsun, belki de yararımıza olacak," diye terslendi merak. "Kel velet bile devekuşu gibisin diye alay etti. Bastırılıp durmaktan bıktım artık."
"Hala nefes alıyoruz ama değil mi?" dedi korku şişinerek.
"Neler olduğunu öğrenmeden iyi midir, kötü müdür bilemeyiz," dedi mantık. "Ancak genel duruma göz attığımızda tecrübeye hak vermemek elde değil. Odamıza gidip yatalım bence de."
Merak dudaklarını büzüp mızıldanmaya başlamıştı ki mantık iç çekerek, çokça iğneleyerek devam etti.
"Gel gör ki insanlar çoğunlukla mantıklarıyla hareket eden yaratıklar değildir. Al işte gidiyor."
Zafer kazanmış merakın şuh kahkahaları eşliğinde Miray basamakları tırmanmaya başlamıştı. Hızlı ve olabildiğince sessiz atılan adımların ardından takip ettiği şeyin oyuncak goril olduğunu hayretle gördü. Görmek istemiyordu, fakat görmekten başka çaresi yoktu. Olan buydu çünkü. Pembe tüy topağı bir o yana bir bu yana sallana sallana çıkıyordu basamakları. Gorilin arkasından koşturdu. Ne kadar sövse azdı. Kör olmayası kaderinde tekmelediği, yetmeyip yerlerde sürüklediği pembiş gorilin peşinden koşturmak da vardı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...