“Diz çöküp öyle vermemi bekliyorsan çok beklersin,” dedi Miray, Gece’nin yüzüğü almadığını görünce.
Büyücünün mavi gözlerinde arzulu bir parıltı belirdi. “O kadar emin olma.”
Miray kaşlarını kaldırdı. “Tüylerimi ürpertmeyi bırak da al şunu işte.”
Miray’ın attığı yüzüğü havada kaptı Gece. “Neden tılsımını bana veriyorsun?”
“İstemiyor muydun? Sessiz Efendi’nin yüzüğü ararken öldüğünü söylediler.”
“Evet. Ancak niyetim, onu bulduğumda sana vermekti. Bende olmasının bir gereği yok.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, gerçekten.”
“Bana vermek için arıyordun yani?”
“Yüzüğü bulmak istediğini söylemiştin.”
“Gerek kalmadı artık.” Miray’ın gözleri uzaklara daldı. “Yüzüğü anneanneme geri vermek için istiyordum. Parmağını boş gördüğümden beri hayalim buydu; benim yüzümden feda edilen şeyi geri yerine koymak, onu mutlu etmek, anneannemi gururlandırmak istedim. O yaşarken yapamadım, ama en azından mezarına koyabileceğimi düşünmüştüm.”
Durakladı, yüreğinin acısıyla sızlamaya başlayan boğazını yumuşatmak için bitki çayından bir yudum aldı. Yüzünün buruşturarak yuttu; çay buz gibi olmuştu.
“Anneannemin mezarına gittim,” diye devam etti, “yüzüğünü ona geri vermek için. Mezar yoktu. Mezarın kaydı bile yoktu. Orada öyle bir mezar hiç olmamış. Bunu biliyorsun değil mi? Arsız kara kedin sana her şeyi yetiştiriyor.”
Gece başıyla onayladı. Elini uzatıp Miray’ın bardağını avcunun içine aldı.
Miray düşünceli düşünceli dudaklarını büzdü. “Ettiğim küfürleri?”
“Özellikle onları.”
Başını iki yana salladı. “Özel hayata saygı diye bir şey kalmamış.”
Bardaktan yasemin kokulu dumanlar yükselmeye başladı yeniden. Etrafta bir büyücünün olması bazen çok işe yarıyor, diye düşünüyordu ki Gece bardağı Miray’ın elinden alarak dudaklarına götürdü.
“Hey, o benim çayım!”
Gece çaydan bir yudum alıp bardağı Miray’a geri verdi.
“Resmi olarak tutulmuş ölüm ve mezar kayıtlarını incelettim,” dedi. “Anneannene dair hiçbir belge yok. Yaşadığına dair net bir iz de yok ne yazık ki.”
Küskün bir bezginlikle omuzlarını silkti Miray. Tam ayarında ısıtılmış çayından içip iç acısıyla sızlayan boğazını yatıştırdı.
“Yaşıyormuş ya da ölüymüş, kaydı varmış ya da yokmuş… şu anda dert ettiğim şey o değil. Anneannemin öldüğünü hatırlıyorum Gece. Küllerinin oraya gömüldüğünü biliyorum. Nasıl oluyor da aslında hiç olmamış bir şeyin olduğunu biliyorum?”
Gece bir şeyler söylemek için ağzını açtığında Miray onu susturdu.
“Bu sorunun cevabını şimdi duymak istemiyorum. Tüm hayatımın, anılarımın ve belki hislerimin bile büyüyle yaratılmış bir hikayeden ibaret olduğunu şimdi bilmek istemiyorum. Şu an buna hazır değilim. Sen çok şanslısın, biliyor musun? Sevdiğin kişileri kaybetsen de onların anılarına tutunabilirsin. Yokluklarının acılarının gerçek olduğunu bilebilirsin. Oysa sen…”
Durdu ve Gece’nin ifadesiz yüzüne, cam gibi durgun gözlerine öfkeyle baktı.
“Oysa sen acı yokmuş gibi davranıyorsun. Senin konumundaki biri böyle mi yapmalı, bilmiyorum. Belki de bu durum büyücüler arasında kronik bir şeydir. Bildiğim; ağlayacaksan ağla, bağıracaksan bağır, resimleri ister öp kokla, ister yırtıp at; acını yaşa, tutma içinde. Ağlamak sevdiklerini kaybedene yakışmayacaksa eğer kime yakışacak. Oh, hey?!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasiBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...