73-Söyle, İstediğin Nedir?

483 69 28
                                    

     Gece ne kapalı gözlerini açmaya zahmet etti, ne de başını dayadığı ellerinden kaldırdı. Kapıyı açıp girenin kim olduğunu biliyordu. Onun buraya gelmesini bekliyor değildi, sadece her hangi bir şaşkınlık hissedemeyecek kadar bitmiş hissediyordu kendini. İnce, yoğun bir yılgınlık her bir hücresini ağırlaştırıyordu. Camları kırık, duvarları çatlak, sandalyeleri devrik bu oda gibiydi. Gücün merkezinde duruyordu belki; ama kırık dökük, bitmiş, bir şeyleri değiştirecek güçten öylesine yoksundu.

     Miray’ın ona doğru yürüdüğünü hissetti. Garip bir ikilemle sızladı yüreği. Nefesi boğazını zımparalayarak acıttı.

     “Miray.”

     Konuşmak ya da görmek istediği tek kişi O’ydu. Yaklaşan onun yüzüydü, onun elleri, onun sıcaklığı.

     “Ama o Miray değil.”

     Başka biriydi o. Kendi karanlığının yansımasını gördüğü biriydi. Tanıdığı Miray’ın çocuksu masumiyeti o karanlıkta bir yerde kayboluyordu. Bu kızın gölgelerinde kâbuslar çığlık atıyordu.

     Gece bir kez daha tutunduğu ışığı kaybettiğini hissetti. Miray gitmişti, yoktu. Ayın ışığı solmuştu. Ruhunun göğü simsiyahtı yine. Kara ağırlık ruhunu daha da boğdu. Acı kalbini tırmaladı.

     Hafif adımlar durdu.

     Sessizlik.

     Sonrasında neşeli bir ıslık.

     “Adalet heykelleri,” diye sevinçle bağırdı Miray. “Vay be! Televizyonda göründüklerinden daha büyüklermiş. Eh, büyük de olmalılar. Böyle bir dünyada taşıdıkları yük fazla ağır. Aha, birinin kellesi kopmuş. Fotoğraf makinemi getirseydim keşke.”

     Sessizlik.

     “Gece.”

     “…”

     “Bana bak.”

     “…”

     “Senin için onca yoldan geliyorum, onca kıçı tekmeliyorum. Sense yüzüme bile bakmaya zahmet etme. Çok ayıp.”

     “Git buradan.”

     “Daha da ayıp ediyorsun.”

     “Güvenli bir yere git. Gerekirse yurtdışına. Miray’ın güzel bir evi olabileceği bir yere. İhtiyaç duyduğun her şey temin edilecek.”

     Odanın kapısı çarpılarak kapandı.

     “Gitmek için gelmedim.”

     Serada Miray’ın anlattığı hikayeyi hatırladı Gece. Göklerin efendisi kartalı, ormanın efendisi aslanı hatırladı… kibirlerini ve gururlarını… küçük tavşanı yemek isterlerken kendilerinin tavşana nasıl yem olduklarını…

     ‘Güzel hikâyedir,’ demişti Miray. ‘Bence bize çok uyuyor.’

     “Haklıymış,” diye düşündü Gece. İtirazı yoktu. Bu kendi için hayal ettiği tüm sonlardan daha iyiydi…

     “Artık ormanın da göklerin de efendisi tavşancıkmış. Kimse bir daha taş atmamış ona. Kimse bir daha onu yemeye kalkmamış.”

     …Çok daha iyiydi.

      “Seninle dövüşmeyeceğim,” dedi.

     Miray yanındaki ölüyü ayağıyla dürttü. “Onunla dövüşmüşsün ama. Bana gelince niye yok? Ah anladım, sevdiğine vurmaya kıyamıyorsun, de mi?”

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin