93-Kelebeğin Son Kanat Çırpışı

550 59 67
                                    

Miray Nera’nın gelişini sezdi.

İnanılmaz bir rahatlıkla metrelerce yukarıya zıplayıverdi, havada süzüldü ve karşı apartmanlardan birinin çatısının kenarına kondu. O daha havadayken bir saniye önce dikilmekte olduğu toprağa beyaz kelebeklerden bir heyelan çarptı. Taşlar çatladı, toprak göçtü. Kelebekler hiç duraklamadan yukarı fırlayıp Miray’ın peşine takıldı.

Üstüne doğru gelen kelebek sürüsene karanlığın en koyu tonuyla baktı Miray.

Çınar’ın tehditleriyle nispeten dağılmış, ancak kim ölecek kim kalacak meraklarından olacakları izleyen Avcılar da beklentiyle baktılar. Çınar hâlâ geç kalmadığını ve bunlarla kıyaslanınca öğretmenliğin aslında o kadar da kötü bir meslek olmadığını düşünmeye başlamıştı bile. En azından kimin kulağını çekerse çeksin gelen velilerden hiçbiri ne Gece ne de Saye kadar huysuz olamazdı.

Süratle Miray’ın üstüne gelen kelebekler büyük çarpışmayı hevesle bekleyen kalabalığı hüsrana uğratarak durdular ve toplanıp birleşmeye başladılar. Nera cennetten inen bir melek gibi çatının üstüne yumuşak bir adımla indi. Bembeyaz elbisenin etekleri bacaklarının etrafında dalgalanıyordu. Teni belli belirsiz bir ışıltıyla parlıyor, gece karanlığının içinde melek kelebekleri kadar göze çarpıyordu. Her zamanki kibar gülümsemesiyle gülümsedi. Elindeki yüzüğü kıza gösterdi.

Miray kapkara gözlerinin derinliğiyle sadece baktı.

“Tanıdın mı?” diye sordu Nera.

Başıyla onayladı Miray.

Nera yüzüğün şeklini değiştirmeye başladı.

“Bu sefer elimden kurtulamayacaksın.”

Miray yüzüğü değiştiren büyünün baskısını hissetti. Israrlı, zorlayıcı, keskin bir güçtü. Yüzüğün halkası ezilip uzarken müdahale etmeden ifadesizce izledi. Anneannesinin yüzüğü ucunda küçük bir pırlanta olan kalem boyunda sivri bir iğneye dönüştü.

Güzel bir iğneydi. Parlak, göz alıcı ve sipsivri.

İğne olduğu yerden fırladı.

Hızlıydı da.

Miray son anda yana çekildi.

İğne tişörtünü delip omuzunu sıyırarak geçip gitti. Havada dar bir yay çizdi ve geldiği hızla geri döndü. Miray kalbine bir karış mesafe kala iğneyi avcunun arasında kıstırıp tuttu. Parmakları arasında iğnenin inatçı, kıvranan baskısını hissetti. İğne ruh bağıyla bağlı olduğu bedenin bir parçası olmayı arzuluyordu. Et gibi, kan gibi, gören göz gibi. Bu da Miray’ın bedenine saplanıp orada kalacak demekti.

Miray iğneyi tutarak yana çekildi ve büyüsünün var gücüyle fırlattı. İğne çatıların üstünde uydu antenlerini, rüzgâr güllerini, bacaları, bacaların arkasına sinmiş Avcıları, önüne ne çıkarsa delerek savruldu. En son bir çatı katının betonuna gömülüp kaldı.

Arkasında bir hareket sezinlediği anda Miray kendini yer çekimine bırakarak boşluğa atladı. Apartmanların pencereleri görüş alnından hızla akıp gidiyor, uğuldayan rüzgarın arasında hemen arkasından gelen yüzlerce kanadın çırpılış sesini duyuyordu. Yolun ortasına, ayaklarının üstüne indi. Hiç beklemedi. İleri doğru, uzunca sıçradı. Kelebekler zarafetlerinden beklenmeyecek bir kudretle onun bir saniye önce durduğu yere gümbürtüyle çarptı. Parçalanan asfaltın çatırtıları duyulurken, ortalığı toz duman sardı.

Durup bakınmaya zaman yoktu. İğnenin saplandığı yerden kurtulduğunu, hâlâ ısrarla onu takip ettiğini biliyordu. Arkasındaydı. Geliyordu. Miray omzunu geriye atıp hızla yana döndü. İğneyi tutmak için hamle yaptığında bileğindeki tılsımdan bedenine yayılan yoğun bir endişe dalgasıyla dikkati dağıldı.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin