Çayın mis gibi kokusu evi sarmıştı. Miray kollarını bacaklarını açıp yatağa serilmiş, sonunda rahatlığın tadını çıkarıyordu. Ara sıra dışarıdan gelen siren sesleri, bazen de iblis ulamaları duyuluyordu. Ama evin içi sessiz ve huzurluydu. Ayrıca durgundu da. Hiçbir eşya kendi kendine kaybolup başka bir yerden çıkıvermiyordu ya da duvarlarda acayip suratlar belirmiyordu. Banyonun kapısını açtığında banyoyu bulacağını biliyordun. Tam olarak olması gerektiği gibi.
Kapalı gözlerinin ardından keyifle gülümsedi Miray. İşte hayat buydu.
Derken taş gibi bir şey lap diye karnına çarptı. Gözleri kocaman kocaman açılmış yattığı yerden iki büklüm doğruluverdi. Elini karnına attığında metal bir şeye dokundu. Gece'nin ona verdiği kolyeydi bu.
"Miyov."
"Kafama atmadığın için teşekkür bekliyorsan çok beklersin," diye homurdandı Miray kediye. Yüzünü sıvazladı. İnsanı iki dakika rahat bırakmıyorlardı.
"Huzurum ağlıyor, duyuyor musun? Keder ve gam içinde."
Ayakucunda zarif bir biblo katılığında oturan kediye ters ters baktı. Önce Gece, şimdi de kedi. Tak şunu boynuna deyip duruyorlardı. Neydi bu kolyenin olayı? Niyeydi bu ısrar?
Boş verdi. Kedinin üzerine gitmekten vazgeçip, kendini gerisin geri yatağa bıraktı. Moralini bozmayacaktı. Şu anda mayışık ve evinin sakinliğinde mutlu olmayı seçiyordu. Mis gibi demlenmiş çayının tadını çıkarmak ve biraz kitap okumak istiyordu.
Kedi yumuşak adımlarla yürüdü. Minik bir sıçrayışla Miray'ın göğsüne çıktı. Patisiyle köprücük kemiğinin olduğu yere pat pat vurdu.
"Takmak istemiyorum," diye söylendi Miray kapalı gözlerini açmadan.
Markette hissettiği midesini buran o korkuyu hatırladı. İçgüdüleri Gece'yi öncekinden çok daha farklı bir tehdit olarak algılıyordu artık. Gece'yle ilk karşılaştıkları gün, ölümüne boğazını sıkan kadının buz gibi tehdit edişi değildi bu. Daha derindi. Sıcaktı. Kabuk tutmuş yaralarını sızlatan bir yere uzanmıştı Gece. O yaraların etrafına kalkan diye ördüğü yalnızlığının duvarlarına, nezaketiyle ya da kibriyle darbe üstüne darbe indiriyordu. Sevgi tehlikeli bir şeydi. Gelmeyecek birini beklediği yılların kırgınlığı ardından yeniden kırılmaktan korkuyordu Miray. Dehşete düşüyordu hatta. O duyguya bu kadar kolay teslim olmak istemiyordu. Ne kolyelerle ne pelüş oyuncaklarla... hiçbir şeyle hiçbir şekilde Gece'ye bağlanmak istemiyordu. Onun kim olduğu belliydi, Miray'ın kim olduğu da. Sonları pek umut vadetmiyordu.
Ama...
Nefesini bırakarak yattığı yerden doğruldu. Kedi üstünden yatağa, oradan da yere atladı.
"Takmak istemiyorum, ama takacağım," dedi yarımağız. "Yeni bir tılsım alana kadar sadece. O kadar. Benimkilerin hepsi patronunla dövüşürken hiç oldu. Yoklukta bununla idare edeceğim artık, n'apalım." Kolyeyi takıp kediye gösterdi. "İşte, mutlu oldun mu?"
Kedi ona zümrüt zümrüt baktıktan sonra, iki günde alışkanlık edindiği üzere evdeki tek sandalyeye kurulup uyumaya başladı.
"Yakıştı falan deseydin bari."
Şu Elitlerin kedileri bile ayrı bir havalı oluyordu cidden. Sinir şeyler!
Çay demini güzelce almış olmalıydı artık. Tüm günün yorgunluğu üzerine de iyi gidecekti. Bir sıçrayışla yataktan fırladı, ama inanılmaz bir yorgunlukla kalktığı yere gerisin geri çöktü. Şaşkınca durakladı. Tamam, yorulmuştu da bu kadar da değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...