Miray acı ve şokla avazı çıktığı kadar bağırıyor, öfkeyle tepinerek Gece'nin parmakları arasından kurtulmaya çalışıyordu.
Kızın bağırışlarının dinmeyeceğini anladığında Gece, büyüyü kontrol eden iradesini kıza yöneltti.
Miray anında debelenmeyi kesti. Felç olmuştu, boynundan aşağısını hareket ettiremiyordu. Saniyeler akarken Miray'ın yüzündeki ifadeler de birbirini kovaladı. Şaşkınlık... acı... korku... merak... yeniden korku... kavrayış ve sonunda anlayışın getirdiği bir teslimiyet.
Gece, yatağın kenarına kayıp giden havluyu alıp kanattığı yaraya bastırdı. Miray anlık bir refleksle inledi, fakat Gece'nin büyüsü yüzünden sesi çıkmamış, sadece kaşları kırışmıştı. Sonra bunu yaptığı için pişman olmuşçasına yüzünü buruşturdu.
"Derin bir yara değil," dedi Gece. Sesinde ne gaddarlık ne de özür diler gibi bir ifade vardı. Güzel bir sesin duygusuz bir tonu... "Bir dakikaya kalmaz kanaması duracaktır."
Miray öfkeli bakışlarını kaçırmadan doğruca Gece'nin mavi gözlerine bakıyordu. Korkmuştu, sinirliydi. Ve meydan okuyordu. Hâlâ!.. Durumun ciddiyetini anlamamış küçük bir aptal gibi Gece'ye hâlâ kafa tutuyordu. Bu Gece'nin hoşuna gitmişti. Salya sümük yalvarıp yakaranlarla uğraşmak genellikle sinir bozucu oluyordu.
Derken Gece kızın gözlerinde başka bir şey daha gördü. Rahatsız edici ve bir o kadar da kışkırtıcı bir şey: Kız onu inceliyordu. Kedinin açığını arayan bir fare gibi değil, daha çok karşısındakini anlamaya çalışan bir insan gibi süzüyordu onu. Gece'nin karanlığında kendi cevherinin ışığıyla, nafile bir çabayla, yolunu bulmaya çalışıyordu. Bu Gece'nin merakını ateşledi. Kızın cevherinin ışığını görmek istedi. Zihnini kuşatan ilk bariyeri indirdi. Zihninde yabancı bir varlığı, cevherin cisimsiz ağırlığını hissetmeyi bekledi. Ama bir şey olduğu yoktu. Kızın boğazında sesini tutan büyü düğümünü gevşetti.
"Senin cevherin bu mu?" diyerek ortaya bir soru attı.
Miray anlamadığı dilde bir şey söyleniyormuşçasına baktı. Kadının neyden bahsettiğine dair en ufak bir fikri yoktu ve bunu sözel olarak belirtmek için de bir zerrecik zahmete katlanmayacaktı.
Miray'ın dudaklarının kıpırdanmadığını gören Gece, "Konuşabilirsin," dedi. "Sesin özgür."
"O özgürlüğü ellerime ver de, asıl yumruklarımın suratında yapacağı konuşmayı bir dinle." Az önce gırtlağı yırtılırcasına bağırdığından kızın sesi çatlak çatlak çıkıyordu.
Gece onu duymamış gibi sakince, "Gözlerin," dedi. Parmağının ucuyla Miray'ın gözünün altına dokunup kirpiklerinin dibinde ufak bir yay çizdi. "Zihnime dokunmaya çalışır gibi bakıyorsun."
"Seni gebertmek ister gibi baktığıma oldukça eminim."
"O da var elbette. Ve korku, ve merak, ve dehşet..."
"Anladık!" Öfke ve utanmışlıkla bağırdı Miray. "İçlerinde sevgi kelebekleri uçuşacak değil her halde. Ne bekliyorsun ki?"
"Akıl okumak... senin cevherin bu mu?"
"Hayır," dedi Miray. "Ben akıl falan okuyamam" Doğru bir tonlamayla söylenmiş doğru bir cevaptı. "Ben Avcı değilim," diye ekledi hemen ardından. "Bir Avcı arıyorsan yanlış kapıya havlıyorsun."
Sırları bilen birinin özgüveniyle "Öyle yetiştirilmemişsin," dedi Gece. "Ama damarlarında bir Avcının kanını taşıyorsun."
Miray'ın bakışları gölgelendi, sesi derinleşti. "Öyle olsaydı Bayan Zeki, soracağın soruyu sen sormadan bilmem gerekirdi, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasíaBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...