Miray uzun, uzuunn uykusundan uyandırıldığında güneş günlük mesaisinin çoğunu tamamlamış, göğün tepesinden batı ufkuna doğru meyletmişti bile. Uyumaktan şişmiş gözleriyle melül melül karşısındaki Yazevi'ne, daha doğrusu havada uçuşan bir çift eldivene bakan Miray, üstünden dev bir iblis geçmiş gibi hissediyordu. Olduğu yere yapışmış, yapıştığı yerden bir milim kıpırdamak istemez bir halde. Laçkalaşmış kaslarını zorlayarak yatakta oturur şekle anca gelebilmişti ve uyanıp çalışabilen tüm algılarını Yazevi'nin söylediklerini anlamak için kullanıyordu. Kabul etmek gerekir ki yirmi dört saatin yarısından fazlasını derin bir şekilde uyuyarak geçiren biri için, beyaz eldivenlerden ibaret bir şahısla konuşmak pek dikkat toplayıcı değildi.
"Yani şimdi diyorsun ki," dedi Miray "Gece adlı zeka küpü beni büyüle uyuttu, ama her nasılsa uyandırmayı unuttu. Öyle mi?"
Yazevi'nin kibar sesi beraberinde daha fazla zonklamayla daha fazla baş ağrısı getirerek zihninde yankılandı. Miray acıdan inlememek için dişlerini sıktı. Hâlihazırda beynini kafatasının içinden çıkarıp masanın üstüne koymak isterken, bir de densizin biri kalkmış içinde konuşuyordu.
"İğneleyici bir özet oldu. Efendi Gece meşgul biri. Bazı önemsiz talihsizlikler yaşanılması kaçınılmaz."
"Yaşanılması kaçınılmaz başka bir talihsizlik olmadan eldivenlerinle beraber kendini odanın dışına atabilir misin, lütfen?"
Miray şakaklarını ovalarken sirke içmiş birinin tadında yüzünü buruşturdu. Gece eşkıyasının suç defteri gittikçe kabarıyordu kabarmasına da, dur bakalım, o defteri dürüp büküp kıçına sokmayan iblislere yem olsundu.
Herhangi bir kola ya da uzva bağlı olmayan ipek eldivenlerden biri elma kokulu bir içeceği burnunun ucuna doğru tutunca Miray irkilerek geri kaçtı. Altınımsı ıslak bir ışıltıyla hafifçe parlayan bal rengi sıvının içinde minicik kahverengi parçacıklar dönüyordu.
"Uykunun açılması ve ağrıların için," dedi Yazevi. "Az uyumak kadar, çok uyumak da acıyı getirir."
Miray gönülsüzce içeceği aldı. Tadı şekerliydi. Biraz tarçınlı, bolca elma aromalıydı. Mentollü gibi serinletici bir etkisi de vardı. Boğazından midesine doğru giderken sıvının geride bıraktığı canlandırıcı soğukluk iyi gelmişti.
"Neden?" diye sordu Miray içeceğin etkisiyle biraz daha uyanınca. "Gece beni neden uyuttu?"
"Sanırım bunu ona sormalısın?"
"Soracağım tabii! Çok güzel soracağım hem de."
Miray tişörtünün yakasını sündürüp bakarak iç çamaşırlarının bıraktığı yerde hâlâ durduklarından emin oldu. Duruyorlardı. Hatta çok daha fazlası vardı. Kalbinin üstündeki hançer yarası temizlenmiş, yara bandı yapıştırılmıştı. Bandın hemen üstünde de kan lekesi olamayacak kadar kahverengi bir ruj izi vardı.
Midesinde heyecanın telaşlı kelebekleri hoopp diye havalanırken, ayak parmaklarına değin kızarıverdi Miray. Ve aynı anda dişlerinin arasından öfkeyle hırıldadı. Zalimlikle dolu olduğu anlara kıyasla böyle davrandığında Gece'den gerçekten korkuyordu. Onun suskun, çocuksu merhameti tüm silahlardan, tüm büyülerden daha tehlikeliydi. İçtenliği insanın kalbini sarsıyordu. Haksızlıktı bu!
Gece sağ olsun, Miray tamamen ayılmıştı. İçinden Büyücü Hazretleri'ne sayıp sayıştırırken kapı açıldı ve içeri iki kadın girdi. Cidden, şu dünyada insana bir huzur yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...