Saniyeler geçtikçe Miray'ın kaçma umutları da hiçliğe düşüp yitiyordu. Gece her an geri gelebilirdi, fakat yemeğiyle saadet dolu dakikalar geçiren büyük kedinin yerinden kıpırdamaya hiç niyeti yoktu.
Miray çitin içinden çıkmış, kedinin üç dört adım ötesinde ayakta dikiliyordu. Başı hafiften ağrıyordu. Zordu tabii, bir taraftan aklına mukayyet olmak için direnirken diğer taraftan onu kullanmaya çalışmak yıpratıcıydı. Ne yapmalı da bu kediyi atlatıp kaçmanın bir yolunu bulmalıydı?
Etrafına bir kez daha bakındı. Biraz ağaç, biraz çimen, çokça beton. Bomboş otoparkın olması gerektiği gibi. Hani taş atayım dese, işe yarayacağından da değil ya, onu bile bu yapaylıkta araya araya zor bulurdu.
Sonra... birden, küçük bir aydınlanmayla kaşları saç diplerine değin kalktı. Cesetten arta kalanları yemek için sabırsızca bekleşen küçük iblislere bakıp kalmıştı. Bunlar bir, koca kedi iki... nasıl olmuştu da otoparka girebilmişlerdi? Buranın tılsımlarla korunuyor olması gerekirdi. Her neyse, diye düşündü. Mesele şimdi bu değildi. Mesele; kaçmaktı. Mesele; hayatta kalmaktı. Ve fakirliğin çokça öğrettiği gibi; elde ne malzeme varsa, yemek ona göre yapılırdı.
Ceketini çıkardı ve hınçla kanlı çimenlerin üstüne attı. Bir iki de tepikledi. Yetmedi yerden alıp bir daha attı.
Bütün iblisler sus pus olmuş, 'ne yapıyor bu çatlak' minvalinde Miray'a bakıyorlardı.
Bağırmadan, hırıldarcasına konuştu Miray. "Ne var? Ne bakıyorsunuz? Herkes kendi sınırında istediğini yapıyor. Siz ufaklar sızlanıyorsunuz. Şu kedi önümde bir insanı yiyor. Ben kendi sınırımda sinir krizi geçiremez miyim yani? Olamaz mı? O da mı yasak?"
Kanlı çamura bulanmış ceketi yerden kapıp iblislere fırlattı. "İtirazınız mı var, ha?"
Ceket üstlerine gelirken, bir metrelik boylarından beklenmeyecek çabuklukla pıtır pıtır kaçıştı iblisler. Örülmüş ne varsa üstlerine geçirdiklerinden yürüyen kumaş tepelerini andırıyorlardı. Genelde pasif bir türdü. Dilencilik ya da toplayıcılık yaparak yaşarlardı. Bu yüzden onları biraz iteklemeye, cesaretlendirmeye ihtiyaç vardı. Ve ceket Miray'ın tam da istediği yere düşmüştü.
Koca kedi, 'uslu dur,' dercesine hırlayınca Miray minik zaferinin heyecanını öfkesiyle gölgelemek zorunda kaldı. Kollarını kavuşturup başını öte yana çevirdi. Planın birinci aşaması tamamdı. Şimdi iblisciklerin göründüklerinden daha aç olmalarını umduğu kısım başlamıştı.
Kaçışan iblisler yavaşça cekete doğru yaklaştı. Kumaş kaliteli görünüyordu. Çamurla karışık kan kokusu da aç midelerini iyiden iyiye guruldatmıştı. Bir tanesi ceketi yerden alınca, diğeri elinden kaptı. Üçüncüsü de kumaşın bir ucuna yapışınca ceket bir saniyede beş parçaya ayrıldı. Ellerindeki paçavralarla kalakaldılar. Ama içlerinden bir tanesi, muhtemelen daha zekisi kirli tırnaklarını geçirdiği güzel kumaşın bir yemek davetiyesi olduğunun farkına varmıştı. Açlıkla bilenmiş minik gözleri bu sefer düşünerek, tartarak Miray'ı dikkatle süzdü. Kediden başka çevrede ne bir avcı ne de onları durdurabilecek biri daha vardı ve büyük kedi aynı anda iki şeyi birden koruyamazdı.
Miray ağzı sulanmış küçük iblise baktı. İblisin arzusu damağında tat curcunası koparıyordu; tatlı, ekşi, tuzlu... İbliscik bir an önce lezzetli yemeğini midesine indirmek istiyordu.
"Beni mükellef bir sofra olarak görüyorsa gerçekten çok aç olmalı," diye düşündü Miray hınzır gülümsemesini zar zor bastırarak. Açlık mantığı silerdi. Ama bu küçük ibliscikleri biraz daha cesaretlendirmeye ihtiyaç vardı. Miray yüzüne endişeli, titrek bir ifade kondurdu. Az sonra ölebileceğinin farkında olan çaresiz, güçsüz ve çok korkmuş bir kurbanın yüzünde olması gereken ifade gibi. Yeterince gerçekçi yaptığını umuyordu; ilginçtir neredeyse hiç korkmuyordu çünkü. İçinde bir soğukluk vardı sadece. Daha ne kadar boka batabilirdi? Dibine gömüldüğü çitin içinden az önce çıkmıştı. Kaç binde bir kişinin başına böyle bir şey gelirdi, ha? Ya da hiç görmediği babasının gözünü geçen gün ezdiğini bilmek? Daha neler neler... Tüm bunların yaşattığı travmadan sonra kurduğu tuzakta kendini yem olarak ortaya atması hiçbir şeydi. Üstelik işler umduğu gibi giderse işin ucunda özgürlük de vardı. Sadece, Gece ya da Gökdeniz gelmeden planının çalışmaya başlaması gerekiyordu, yani hemen. Neyse ki iblisler onu çok bekletmediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasyBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...