Çınar, Miray’ın evinin sokağına geldiğinde iri yarı yardımcısını bir apartmanın gölgesine çekilmiş çevreyi gözetlerken buldu. Kaşları olağandan daha çatıktı. Gergin ve huzursuz görünüyordu. Onu endişelendirenin Avcılar olmadığı muhakkaktı.
“Neler oluyor?” diye sordu Çınar daha ona yaklaşmadan.
Yardımcısı başıyla çatıları işaret etti. “Avcılar çatılara tünemeye başladı.”
Çınar da fark etmişti. Onları fark etmemek mümkün değildi zaten, saklanma gereği bile duymuyorlardı. Olağandışı bir şeyler olduğunu anlayan mahalle sakinlerinden bazıları çoluklarını çocuklarını toplayıp aceleyle evlerini bırakıp kaçıyorlardı. Gelmeye devam eden Avcılar kaçışanların arasından sakince Miray’ın evinin önüne doğru yürüyorlardı.
Miray’ın perdeleri kapalı penceresine gözlerini dikti Çınar. Harabe ev yepyeni olmuştu. Sağlam camların, temiz perdelerin ardında birilerinin olduğuna dair her hangi bir iz yoktu.
“Kız içeride mi?”
“İçeride.”
Kelimelere dökülmeyen bir ‘ama’ sezdi Çınar yardımcısının konuşmasında.
“Ama ne?”
“Kız bir tuhaf.”
“Tuhaf olmadığı bir an oldu mu baş belasının?”
“Bu sefer ki cidden tuhaf. Eve bir baksana. Harabeye dönmüştü. Şimdi penceresinin camında bir çatlak dahi kalmamış. Bir melez bu denli güçlü bir büyüyü nasıl yapabilir?”
Çınar yardımcısına hak verdi. Kız da kesinlikle normal olmayan bir şeyler vardı ve bu sadece Elit bir büyücüyle boy ölçüşecek denli güçlü olmasının da ötesinde vicdansız bir kural tanımamazlılığı da kapsıyordu.
Çatılardaki salakların aptallığına söverekten binanın önünde birikmeye başlayan beyinsizlere doğru ilerledi. Mecliste yaşananların acı öfkesi her bir Avcının yüzüne kızgınlık olarak yerleşmişti. İntikam istiyorlardı. Bekledikleri adalet onlara verilmediği gibi üstüne bir de onlarla dalga geçercesine yoldaşlarının katili serbestçe dolaşıyordu. Hangi Avcı buna göz yumardı? Adalet bekledikleri yerden adalet gelmiyorsa o vakit kendi adaletlerini kendileri sağlarlardı.
Çınar onların ne düşündüklerini gayet iyi biliyordu. Onların karşısında çok dezavantajlı bir konumda olduğunun da farkındaydı. Avcılar Meclis’e güvenmiyorlardı artık. Çınar’ın sözünü ne kadar dinlerlerdi? Belki Çınar’ın üstüne bile yürüyeceklerdi.
Keşke öyle olsa, diye düşünürken yakaladı kendini. En azından bir düzinesini gönül rahatlığıyla pataklayabilirdi.
İç çekti. Maalesef mevcut koşullarda mümkün olduğunca kavgadan kaçınması, kaçındırması gerekiyordu.
Avcıların saldırma ihtimalini yardımcısı da düşünmüş olacak ki onu her zamankinden daha yakın takip etti.
“Ne oluyor burada?” diye bağırdı Çınar en yakındaki Avcıya. “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?”
Öfke dalgalandı. İçlerinden bazıları tam da Çınar’ın tahmin ettiği gibi üstüne yürümeye kalktı, ama yardımcısı fazla nazik olmayan bir geri tepme büyüsüyle onları kıçlarının üstüne kondurarak uzaklaştırdı.
Kızgın mırıltılar, yuhalamalar yükseldi kalabalıktan.
Çınar aldırmadı. Burada bir otorite olduğunu hatırlatmak amacıyla sertçe, ama otoritenin onlara düşman olmadığını anlatmak istercesine de dostane, “Bunu bu seferlik görmezden geleceğim,” dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
FantasíaBüyücüler, Avcılar, Sıradan İnsanlar ve İblisler... Hepsi bir düzen içinde yaşıyorlardı. Ta ki en güçlü Büyücülerden biri olan Gece'nin, sevdiği adam bir Avcı tarafından vahşice öldürülene kadar... Gece artık hem intikamını alıp halkın gözünde otori...