Kanatlarım yok belki ama senin varlığının verdiği mutluluk ile göklerde uçuyorum.
__________________💦"Hadi bee!.. Yok artık!"
Arkamı dönüp endişeli ve utangaç bakışlarım, tezgahı delerken yakalanmanın utancı içinde, kalp atış hızım tavan yapmıştı.
"Yavuz bizi yalnız bırak. Sonra konuşuruz."
Aniden belime dolanan Ali'nin kollarının ardından vücudunu bedenime yaslayarak bana sarılırken Ali'nin Yavuz'un gözleri önünde bana sarılmasını atlatamadan sağ yanağımdan Ali tarafından defalarca öpülürken, yüzümün domates gibi kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim.
"Biraz daha sizi böyle görmeye devam edersem anlık gelen kalp krizinden bu genç yaşımda ölüp gideceğim."
Uzaklaşan adım seslerinden Yavuz'un gittiğini anlayıp, ellerim Ali'nin kolları arasında, çıkmak için kollarını açmaya çalışırken benim gücümün Ali karşısında hiçbir işe yaramadığını görüp direnmeyi kestim.
"Efsun rahat dur. Sarılmama bile izin vermiyorsun."
"Şaka mı yapıyorsun Ali?"
"Hayır."
"Yavuz birlikte olduğumuzu öğrendi. Ve sen hala bana sarılmanın derdindesin."
"Ee napim? Öğrendiyse öğrendi. Hem iyi de oldu bundan sonra sana fazla yaklaşamaz."
"Off Ali! Nasıl bakacağım onun yüzüne çok utanıyorum." Ellerimle yüzümü kapatırken Ali bana sıkıca sardığı kollarını gevşeterek vücudumu kendine doğru çevirmişti.
Ellerimle domates gibi kızarmış olduğunu düşündüğüm yüzümü kapatmış Ali'ye bakamıyorken Ali'nin elleri utançtan kapattığım yüzümdeki ellerimi, çekerken usulca gözlerimi açarak Ali'ye bakmıştım.
"Efsun endişelenme elbet bir gün öğrenecekti."
"Ama Ali böyle öğrenmesi çok kötü oldu."
"Kötü falan olmadı. Aksine bu herife yüz kere sevgili olduğumuzu söyleseydimde inanmayacaktı. Hatta gelip sana doğru olup olmadığını sorardı. Ve o gün senin yüzün şimdiki gibi kıpkırmızı olur cevap veremezdin."
"Yaa..." Elimle göğsüne vurarak yanına geçip gitmek istedim. Ama Ali'nin kolları hızla tekrar bedenimi sarıp sarmalamış boynuma öpücükler konuduryordu.
"Yaa Ali bıraksana bizi bekliyorlar... Hadi ama bırak beni..." Ali sözümü dinleyip benden uzaklaşırken hemen yanından koşar adımlarla uzaklaşıp, mutfaktan çıkarken aklıma sürahiyi almadan geldiğimi hatırlayıp arkamı döndüğümde Ali'yi elinde sürahi ile bana gülümseyerek yürüdüğünü gördüm.
Önümü dönüp yürürken arkamdan Ali'nin geldiğini bilerek yürümüş masada oturan Birşah ablayla göz göze geldik.
"Ah ben su getirmeyi unutmuştum."
"Sorun değil ben getirdim. Hadi otur Efsun." Ali'nin konuşmasının ardından sandalyelerden birini çekerek oturduğumda, karşımda şaşkın gözleriyle bana bakan Yavuz'u görüp gözlerimi önümde duran boş tabağa diktim. Kahvaltı boyunca büyük bir utanç içerisinde nasıl yüzüne bakıp yemek yiyecektim?
Önümdeki boş tabağa bırakılan zeytin, peynirlerle başımı kaldırıp soluma baktığımda Ali başıyla tabağımı işaret ederek;
"Onlar bitecek."
"Ama ben yiyemem. Her geçen gün daha fazla koyuyorsun."
"Söz dinle. Bitecek hepsi."
"Ama Ali gerçekten bu çok fazla yiyemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Teen Fiction"Benden seni özgür bırakıp gitmeni isteyeceksin ama bu mümkün değil" "Neden? Polise ihbar etmeyeceğim benden ne istiyorsun!" "Seni bırakamam bu zamana kadar işlerimde bir pürüz çıktığında hemen hallederdim. Ama ben kararımı sana bir şans vermekte kı...