7.Bölüm

4.9K 455 45
                                    


Afran, yanında gözleri kapalı ama dudağının köşesinde silik bir gülücük olan kıza baktığında garipsedi bu durumu. Daha az önce, baygın halde bile çığlıklar atan kız şimdi gülümsüyordu. "Hoşuna mı gitti dokunuşlarım yoksa, ha Damla?" diye eğildi kızın üzerine doğru. O an fısıltılı bir inleyişin içinde ki o derin çağrı ile dondu. "Anne..."

Acımasızlığı terk etti ruhunu duyduğu bu kısa kelimeyle. Yüreğinde ki ağırlık neydi, nedendi? İntikamı sayesinde aldığı zevk inanılmazdı az önce ama şimdi içinde ki bu kuşku... Sanki bir şeyler yanlış geliyordu genç adama ama böyle olmamalıydı. Hayır, acımak yoktu! Bu kız Oğuz'u günahlarıyla kabul ettiyse eğer, kendisini de kabul etmek zorundaydı. Kararmış yeşil nazarları kızın yüzünde dolaşırken nakış nakış, yüreğine işlediği öfkesini harmanlayan sesi işitti kulakları. Oğuz Köksal ağlayarak bağırıyor, yanında diğer tarafa dönüp yatan kadın için çırpınıyordu.

O an devam edebilmesi için gerekli bahanesini bulmuşçasına kapattı içindeki sancılı muhasebe defterini. Onu bu hale getiren adamın karısıydı Damla, aslında yapması gerekeni yapmalıydı ama... Ama sadece küçük bir mizansendi şimdi olanlar. Baş rol oyuncusu, yazanı ve yöneteni Afran olan büyük ve korkunç bir oyun. Bu Afran'ın ölüm oyunuydu.

Damla kız ise yaşadıklarına gözyaşlarına yenilerini ekleyerek devam ediyordu sessizce ağlamaya. Geçmişine ağladı, geleceğinden korktu ve kendinden tiksindi. Yanına nefes nefese uzanan adamın yüzüne tükürse, ne olurdu? Neden hep başkalarının yaptığı haksızlığın utancını kendisi taşımak zorunda kalıyordu. Buradan kurtulduğu zaman utancını bir kenara bırakıp, o adamın yaptığı her şeyin hesabını soracaktı mutlaka.

Artık sesi bile çıkmayan bu küçük su Damla'sını izlemek nedensizce hoşuna gitmişti zalim tarafının. Hıçkırıkları bembeyaz olan yüzündeki gözyaşlarıyla aynı şekilde sessizdi şimdi. Ellerini çözdüğü kızın toparlanarak kendisinden uzaklaşmaya çalıştığını gördüğünde Oğuz'dan, kendinden ve her şeyden nefret etti. En çokta küçücük kalmış bu kızdan. Hayatı böyle olmamalıydı, küçücük bir kızın tenine zorla dokunmak... Ahh bu kendisi değildi, değildi ama zorlamışlardı.

Bu kadar zamanın yeterli olduğuna kanaat edip ayaklandı. Yüzünde ruhunun izi olmayan kızı süzdü kısa bir süre. Kanın ve kendi spermlerinin kirlettiği, beyazı silinmiş elbiseyi kızın bedeninden sökerek aldı eline. Bu büyük kafesin diğer kısmına vardı. Elbiseyi duvarda zincirli adamın önüne attı. "Bak Oğuz, senin nikâhında olan kadın, artık bedeninde benden izler taşıyor, bende bedenimde onun kanını" diyerek çıplak bedenini gösterdi.

Oğuz açmadı gözlerini ama adam "Bak Oğuz! Yoksa onu bağırta bağırta yine sikerim!" dediğinde gözlerini açtı. Sabah Damla'nın üstünde gördüğü bembeyaz elbise, şimdilerde bir sürü lekeyi barındırıyordu üzerinde. Çamur bunların en masumuydu belki de. Geriye kanlalar ise kan ve... Doğru, en başında onu Afran'ın önüne yem olarak atmaktı niyeti ama içinde, sol yanında bir şey buna izin vermemesini dikte ediyordu sürekli. Ondandı Mersin girişinde yeniden aracı İstanbul'a döndürme sebebi.

"Aldın alacağını Afran, bırak onu gitsin artık."

"Neden bırakacakmışım? O artık bana ait ve yeri yalnızca benim yatağım olabilir."

"Şimdi ne olacak? Artık kardeşimi sana veya o piç kardeşine yem etmem, çünkü bu gün benden çaldığın şey benim namusumdu. Oysa sana bir şey diyeyim mi Afran, Bahar bakire bile değildi koynuma gir..."

"Kes sesini! Bahar masumdu, Münevver masumdu! Sen günahkârsın, ben günahkârım ve şimdi içeride yerde yatan o orospu günahkâr!"

"Sen o inandığın yalanlarına yaşamaya devam et! Bu lanetli hikâyede sadece iki masum vardı. Biri kardeşin, diğeri sen! Şimdi ise sadece tek bir masum var, o da Damla! Artık sen de büyük bir günahın hükmüne girdin, ne yapacaksın Afran Soykamer?!"

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin